➳ 5

18 3 0
                                    


Küçücük bir kız çocuğu, bacağıma yapışmış sallanıyordu. Yüzünden de o sinsi yaramaz gülüşü ayırmıyordu.
"Hey, çocuk. Az ötede oyna!"
"Olmaz."
"Annen yok mu senin? Annene git, hadi kış kış!"
"Annem yok"
Dediği şeyleri umursamıyormuş gibiydi ve gülümsemesine devam ediyordu. Üstünde yırtık pırtık kahverengi bir kıyafet vardı ve saçları uzundu. Salık duran karışmış saçları kestane ile siyah renginin arasındaydı fakat rengini bir kelimeyle anlatmak mümkün değildi. Yüzü pislenmişti, ama gülümsemesi hala tertemizdi.
Çocuk nasıl bakılır ya da sevilir bilmediğimden olduğum yerde onu göndermeye çalışıyordum. Sonunda bacağımdan ayrılıp karşıma dikilince onunla aynı boya gelebilmek için yere çömeldim.
"Tanımadığın insanlara böyle yapmamalısın."
"Ben seni çok sevdim. Benim annem ol."
"Ne! Ben mi? Ben daha evli bir kadın bile değilim, birde geçip senin gibi bir çocuğa annelik mi yapayım!"
"Lütfeeeen"
"Olmaz. Hadi uzağa git, hem öyle asil hanımefendi'nin çocuğu varmış diye söylenti atarlar ortalığa. Hadi git, git!"
Çocuktan gözlerimi kaçırmaya çalışıyordum çünkü daha sevdası bile olmayan benden anne olmam beklenmişti birden. Yerimden kalkıp rahatsız bir şekilde öğrencilerin önüne durdum.
O sırada çıkmaya çalışsam da ömrümün biteceği ama daha yarısına bile gelemeyeceğim merdivenlerin yukarısından kalın bir ses yankılandı.
"Min Saye! Nereye gittiğini sanıyorsun? Burası babanın ahırı mı?"
*Şimdi üslubuna uygun konuşmaya başladı herif..
"Bana ismimle seslenmenizden hoşnut değilim Efendi Mong"
"Burada sizi ben yönetiyorum. İstediğimi yaparım, Min Saye"
Oldukça sakin ve soğuk kadın anında belinden hançerini çıkararak önüne doğrulttuğunda herkesin gözü ona dönmüştü.
"Size bundan hoşlanmadığımı söyledim, Mong Jae-Sung"
"Sen!-"
Sonunda kendini yenilmez sanan çakma kahramanımız ikinci kez sinirlenmişti. Elden ne gelir ki bu öğrencileri öldüremiyordu, çünkü ailelerine haber salınır ve başı derde girerdi. Onun bu işle uğraşmak istemeyecek kadar korkak olduğunu düşünüyordum.
"İsmin ile uyuşuyorsun. Öldürmeyi seversin değil mi? Ne yazık ki bizi öldüremezsin Efendi Mong!"
"Sen çok olmaya başladın Wei. Pekala, sizi öldüremem, ama size zarar gelse de ölmüş sayılmazsınız. Değil mi?!"
Korkunçlaşan herifin yüzü birden gülünç bir hal almıştı ve ellerini etrafına açarak kahkaha atmaya başlamıştı, bu kesinlikle rahatsız ediciydi.
Burada kalmamın tek sebebi sadece biraz ortalığı karıştırmak ve bunu babama söylemekti. Bende böyle savaşlardan hoşlanan bir kızdım işte.

Bir asker yanımıza geldiğinde refleks olarak elimi belimin kenarına götürmüştüm ve o bunu farketmişti, sırayla hepimizden kılıçlarımızı istediğinde kimse vermek istemese de Mong'a karşı gelemeyeceklerini biliyorlardı. Askerlerin elinde türlü türlü kılıç bulunurken bazıları işlemeli bazıları ise püsküllüydü. Sıra Kardeş Ming'e geldiğinde o da taşıdığı ufak hançerini vermek zorunda kalmıştı. Yavaşça adımlar bana yaklaşırken, gözlerimi kaçırarak etrafı inceliyordum. Bir süre ortam sessiz kaldıktan ve askere başımda beklediğinden cevap verme gereği duymuştum.
"Benim kılıcım yok. Görüyorsun."
"Lütfen Hanımefendi Wei. Zorluk çıkarmayın"
"Yok diyorum ya sana, bak!"
Etrafımda bir tur dönüp üstümde hiçbirşey olmadığını belirttikten sonra asker ayaklanmıştı. Gideceğini düşünüp kendimi bıraktığım anda elini belime uzatmış ve hanbokumun altına gizlediğim küçük silahımı bulmuştu. Bu, sivri ve uzun bir saç tokasıydı. Üstünde biraz da kan lekesi kalmış da olabilirdi, onunla birsürü kişinin karnını deşmiştim...
Bana kötü bir bakış attığında bende bakışlarımı yere indirip iç çektim. Ming ailesinin liderine baktığımda ise o da göz deviriyordu.
Cidden, ne can sıkıcı bir durumdu bu!
"Bana bakın! Bugün sizi salıyorum. İstediğinizi yapın. Yarın bu kadar boş zamanınız olmayacak"
Herifin huzursuz sesini duyduktan sonra herkes başka tarafa ayrılmış, ortalık kalabalıklaşmıştı. Ben ise gözüme oradan ayrılmak isteyen Ming'i kestirip ona koşmaya başlamıştım. Fakat, ismini hatırlamıyordum. Sade miydi?, Sare miydi?..Neydi ki?..Bulmuştum!
"Kardeş Ming Saxe!"
Aniden yerinde durdu ve gülerek seslendiğim isimle gözleri açıldı. Yüzü gergin gözüküyordu fakat laf etmiyordu. Yüzünü bana dönüp birsüre gözlerini kapattı ve açtıktan sonra konuşmaya başladı.
"Birincisi Ming değil Hanımefendi Wei, Min. İkincisi benim ismim Saxe değil."
"Neydi ki o zaman?"
"Bilmenize gerek yok. Sadece bana Saxe diye seslenmeyin yeter."
"Aslında telaffuzu güzel değil mi? 'Saşhe..' Tamam seslenmem, kızdırdıysam üzgünüm."
Yanımdan ayrılacakken ben hala onun adını düşünüyordum, sonunda aklıma bir isim gelmişti. Bu isim Mong tarafından kulağımda tekrar canlanınca emin olmuştum. Saye'ydi ismi!..

Herşey tam kıvamında gidiyor derken yine o çocuk bana yapışmış, bırakmıyordu.
"İsmin ne bari?"
"Ha Su"
"Tamam Ha Su. Madem beni rahat bırakmayacaksın biraz benimle gel."
"Nereye?"
"Göreceksin."

Devam edecek...

⑅ WeiMing ⑅ {GxG}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin