➳ 13

14 4 0
                                    


"Küçük Hanım, çayınız geldi."
Süslerle bezenmiş altın renkli kıyafetler üstümdeyken ilk defa bu kadar önemsendiğimi hissediyordum sanırım. Yüzüme yapılan makyaj resmen hayatımda bir ilk gibi birşeydi, her sabah gelip benim saçımı yapmakla uğraşan hizmetçiler de durak bilmiyordu tabii. Düğüne son 4 gün kala beni Mong'ların bölgesinde olan bir eve yollamış ve düğüne kadar orada kalmamı söylemişlerdi. O süre boyunca buradaydım. Doğal olarak Ha Su ve Efendi Min'den de uzun süre ayrı düşmüştüm, evleneceğim adam Ha Su'yu istemezse daha fazla buna katlanmayacaktım. Ondan günlerdir ayrı kalmıştım ve ömrüm boyu onu göremeyecek olmak beni mahvediyordu.
Kapım nazikçe açıldığında birkaç hizmetçi tedirgin bir şekilde yürüyerek yanıma gelmişlerdi ve bir tanesi tepsiyi alıp önüme koymuştu. Beyaz işlemeli porselen bardağı yerleştirmiş, bir eliyle porselen çaydanlığı tutuyordu asil bir şekilde. Çayın rengi ise şeffaf kahverengiye benziyordu, bakınca suymuş hissi veriyordu insana.
"Buyurun hanımım."
"Teşekkür ederim..."
Bu kadar şatafatlı kıyafetlerin arasında olmak, birsürü kişinin hizmet ettiği yegâne insana dönüşmek ve her gittiğim yerde bana karşı ellerinin önlerinde eğilip selam vermeleri benim için ne kadar mucizevi bir yaşam olsa da asla gözlerimdeki sevinç ışıklarını doğru düzgün yerine getiremiyordum. Diğerlerine bu kocaman ev içinde gülümsemeye çalışsam da suratımda hep hayal kırıklığı ve çaresizlik yatıyordu. Düğünüme sadece 1 gün kalmıştı ve birilerinin geleceğinden umudumu kesmek üzereydim. Min Saye'ye beni buradan kurtarmasını şakadan söylemiş olsam bile bir anlığına bu şakanın gerçek olmasını ve ciddiye alınmasını istemiştim. Belki abim bana acıyıp kurtarabilirdi..

Efendi Min'in gelmeyeceğinden neredeyse emindim, baştan beri onunla sürekli karşılaşıp başına dert olan da bendim. Herşeye kayıtsız kalan kadın benim gibi sıradan bir kadını umursayacak olmamalıydı herhalde! Ha Su şimdi kim bilir nerelerdeydi? Kimde kalıyordu ya da yemek alabiliyor muydu?
Saatler akşamı gösterdiğinde büyük camın karşısına geçip kararan havayı izlemiştim çok büyük bir hayal kırıklığı ile.. Akşamın bu saatinde kimse gelmezdi, ki gelemezdi de. Her zaman bu saatlerde evin kapısı kapatılır ve gelenleri sorguya çekerlerdi, ne zaman biryere çıkacak olsam peşimden sayısız hizmetçi yürür ve beni yüceltirdi. Demek yakında Mong ailesinin başına geçecek kişiyle evlenmek böyle birşey olmalıydı, yüksek bir rütbesi olan birisinin karısı olmak bunun gibi bir histi. Fakat ben bu zengin histen çoktan sıkılmıştım, saray yaşamlarından ve her emirine uyan insanlardan. Ben savaşı, kan ve çamurun içinde kıyafetlerimi kirleterek eğlenmeyi yeğlerdim buna..

  Bir kağıt kalem aldım. Büyük sarı renkli kağıdı masanın üzerine yaydıktan sonra fırçayı mürekkebe daldırarak yazmaya başladım, bir şiir..

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
(Necip Fazıl Kısakürek)

"Gelme artık, neye yarar?.." kelimeler dudağımdan fısıltıyla çıkarken gözlerimden iki damla yaş düşmüş, kağıdı ıslatmıştı. Bu saatten sonra bana yardım edecek tek kişi bendim, kapılar kilitlendiğinde kaçacak olan bendim. Fakat herşeyden önce, saatler sonra istemediğim bir düğüne hazırlanacak olan da bendim...
En büyük hayalimi sorsalar sıradan bir insan olarak yaşamayı isterdim, hicbirseyin böyle olmamasını. En azından karşılaştığım insanlarla tesadüfen karşılaşmayı ve birgün ayrılacak olmaktan korkmamayı..
  Bedenimin istediği hayaller karakterimle zıt düşüyordu. Belki de normal bir insan olsam böyle şahane ve aynı zamanda korkunç bir zamanda yaşamak da isteyebilirdim..Fakat artık bilmiyordum, katlanmak da beni çok yormuştu. Tüm umudumu kesmiştim ve oturmuş saatler sonrasını bekliyordum, elden ne gelirdi ki?..

Sabaha kadar uyumamış olduğumdan bitkindim ve birden kapım çalındı, uyuklarken anında gözlerimi açıp pencereme bakmıştım. Gün doğmuştu ve güneş heryeri aydınlatıyordu, bu zaman dün gecenin bir kaç saat sonrasıydı..
Kapım açıldı ve içeriye her zamankinden daha çok hizmetçi girdi, ellerinde değerli kıyafetlerle giren kadınların hepsi mutlu gözüküyordu. Onların başı olan kadın yanıma gelip bana selam verdikten sonra sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı, benim yüzümü ise saflık ve ifadesizlik bürümüştü.
"Hanımım, düğün için tüm hazırlıklar yapıldı. Sizi hazırlamak için bizzat gönderildim."
Bir daha başını eğip arkasındaki hizmetçinin elinden bir örtü aldığında nefesimi tutmuştum. Hepsi birden üstüme gelince ve karşıma bir ayna koyunca o zaman anladım, beni görkemli bir geline dönüştüreceklerini..

Kıyafetleri kat kat giyerken rahatsız hissetmiştim. Üstüme baktığımda içimde bembeyaz bir üst bulunuyordu, sonrasında onun üstüne ise kırmızı ve altın renklerinden oluşan büyük bir cüppe geçirmişlerdi. Yaptıkları tüm hazırlıklar güzel görünmem içindi ve bu kıyafetler içinde gerçekten eşsiz gözüküyor olabilirdim..
Saçlarımın yarısını topuz yapıp üstüne ördükleri tutamları dolamışlar ve saçıma zengin bir görüntü kazandırmışlardı. Önlerimden iki tutam saç ayrılmış ve çeşitli tokalar takılmıştı. Topuzuma ise daha önce hiç görmediğim bir parlaklıkta ve büyüklükte saç tokası takmışlardı. Makyajıma geçtiklerinde ise aynaya baktığımda gerçekten etkilenmiştim. Dudağıma kıpkırmızı bir ruj sürdüklerinde tamamen hazır duruyordum.

Ve şimdi yapacağım, kendi ayaklarımla nefret ettiğim birisiyle evlenmeye gitmekti..

Devam edecek...

⑅ WeiMing ⑅ {GxG}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin