➳ 3

37 4 0
                                    

"Demek seninki Silla döneminde yaşamak..."
"Seninki de bu güzel kızla yaşayabilmek ha?"
Biz ağzımızı bile açmamışken teyzenin bize istediklerimizi söylemesiyle etraftaki herşey eski akışına dönmüş, biz ise ter içinde kalmıştık.
"Leyal, rüya mı gerçek mi bu?.."
O sırada ikimizin üzerine de uyku düşmüş, şaşkınlıkla açılan gözlerimizin kapanmasına sebep oluyordu. Havanın aniden karanlığa döndüğü günde, insan gölgeleri geçip gidiyordu. Bazı gölgeler karanlık sokağın göbeğinde oynuyor, belirginleşiyordu. İkimizde birbirimizden aniden ayrılmış temas kurmadan yanyana şuursuzca yürürken uyumak istediğimi hissediyordum.
Ne zaman eve geldiğimizi ve yatağa yatıp uyuduğumuzu bile hatırlamayacak şekilde kontrol ediliyor gibiydik..

O tertemiz, deliksiz ve rahat uykudan sonra bilincim yerine gelmiş, sabahın o serin havasını ve aydınlanan havayı hissedebilmiştim.

  Kalktım ve etrafıma bakındım, yattığım yer yere serilmiş bir örtüden oluşuyordu. Bulunduğum yer tahtalardan yapılma bir odaydı ve porselenden şişeler tahta bir masanın üzerinde bulunuyordu. Büyük bir ayna vardı, etrafı kırmızı çiçeklerle ve işlemelerle süslenmişti. Nedense bulunduğum bu eski odayı hiç garipsemiyordum. Hiçbirşey yokmuş gibi ayağa kalkıp kendime baktığımda gözlerime inanamamıştım sanki! O kadar çok uyuduğumdan kıyafetlerimden başlayarak saçıma kadar mahvolmuş gibi gözüküyordum. Asil bir kız asla böyle gezmemeliydi pazarda...

  Saçlarım uzun ve kestane rengindendi, gözlerim ise bal rengiydi. Sırtıma kadar uzanan saçlarımın yarısını topuz yaptım ve kendi saçlarımdan da uzun kırmızı ipi topuza bağladım. Saçlarımın önünü ise bir tutam salık bırakmıştım, siyah işlemeli alın bandımı da takmıştım..
Daha sonra köşenin yanındaki kırmızı-siyah hanboku alıp üstüme geçirdikten sonra kendimi gerçekten hazır hissediyordum. Ta ki bir kız acele şekilde odama dalana kadar..
"Küçük hanım! Efendi sizi çağırıyor."
"Hey, babamın yine ne derdi var ya?"
"Acilen gitmeniz gereken bir mesele olduğunu söyledi."
"Tamam gelirim hemencecik."

Kahverengi sıradan bir kıyafet giyen ve saçlarını topuz yapan kadın geldiği gibi hızlıca odamı terketmişti. Bende bir iç çekerek son dokunuşları tamamlamak istedim, her ne kadar babamı bekletmemem gerekse de kendi düzenine çok dikkat eden birisiydim.
Masamın üzerindeki aslı beyaz renkli olan ve üstünde siyah gül işlemeli uzun saç çubuğunu da saçıma geçirdikten sonra gerçekten bir hanımefendi gibi gözüküyordum.

Daha fazla babamı bekletmemem gerektiğini düşünüp onun yanına koşmaya başlamıştım, koca sarayda adeta rüzgar esdiriyordum.
Uzun yollar ve uğraşlar sonucu her odayı geçerek 20 dakikada babamın karşısına varabildim, nefeslenip onu sorgular gibi bakmaya başladım. Tabii ki onun oturduğu yerin hemen yanında ayakta duran abimde teşrif etmişlerdi.
*Ne sinir bozucu
"Birşey mi dedin sen bakayım?"
"Yok be ne diyeceğim abi."
"Kızım. Bu konuyu ikinize aynanda söylemek istedim. Bana gücenmeni istemiyorum."
"En fazla diğer aileler ile aranı düzeltmek için beni efendilerin müridlerinden birisiyle evlendirirsin."
Gerçekten asla lafımı esirgemezdim, babam ne kadar yüce sayılsa da onun karşısında da bıkkınlıklarımı ve düşündüklerimi söyleyebilirdim. Onun karşısında asla rahat olamayan abim ise bu rahat tavrıma karşı bana sinirli ve hayretli gözlerle bakıyordu.
Sanki sus der gibi elini sallamıştı.
"Açık sözlülüğün küçüklükten beri sürüyor...Her neyse. Mong ailesi bir tarikat kuracakmış."
"Mong ailesi mı? O pislik heriflerin herkesi etrafı altına alması yetmedi mi zaten!"
"Onlardan öyle bahsetmeni istemem. Gei ailesinin bir üyesi olarak seninde katılman gerekir."
"Onların öğretisine ihtiyacım olacağını sanıyor musun babacığım? Altı üstü iki uyduruk şey öğretir geri gönderirler. Heriflerin kuralları bile keko sözüne benziyor."
"İleride ailemizle araları kötü olduğunda seni Mong Efendi'nin oğluyla evlendirmek zorunda kalacağımı da biliyorsun da böyle konuşuyorsun herhalde!"
"Seni sinirlendirdiğim için affını dilerim baba fakat, onun sümüklü oğlunun yüzünü görmeye tahammülüm bile yok."
Silla döneminde hanedanlıklarda hayat böyle sürüyordu işte. Saygı ifadeleri kullanarak, günde beş vakit selamlaşılarak felan geçirilirdi. Ama ben küçüklüğümden beri nezaket nedir bilmek istemediğimden ağzıma geleni söyler utanmazdım, saygıdeğer olmayan hareketlerim yüzünden benim kadar asil bir hanımefendiye deli bile denmişti!
"Pekala babacığım. O tarikata giriyorum!"
Kesinlikle ortalığı karıştırmak içindi...

Hızlıca eteklerimden tuttuğum gibi sinsi gülüşümle babamın yanından ayrılırken mutlu hissediyordum. Kapıdan çıktığım an yürüdüğüm iskelenin çaprazında birisi daha yürüyordu. Ellerini arkaya atmış, siyah hambokuyla ve katı gözlerle izliyordu etrafı.

Belindeki küçük hançeri göstererek korku salmayı düşünmüş olmalıydı, uzun siyah saçları beline geliyordu ve yarısını topuz yapıp örmüştü.
"Bu Ming ailesi olmalı!"

Devam edecek...

⑅ WeiMing ⑅ {GxG}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin