➳ 9

16 4 0
                                    


Olduğum yerde yatarken nerede olduğumuzu da inceliyordum. Zindandan çıktığımızda saklanacak yerimiz olmadığı için zindanın arka tarafındaki kör noktaya gelmiştik. Ne kadar gitmek ve Mong herifine ağzının payını vermek istesem de Min beni durdurmuş ve çok fazla kan kaybım olduğunu söylemişti. Tüm konuşmamızdan sonra elindeki küçük bıçağı incelemiş ve parlak yüzeyinin güneşte parlamasına izin vermişti. Yeni birşeymiş gibi bıçağı incelerken yanıma yaktığı ateşin yanına gelerek oturdu. Sonrasında insanı geren bir gülüş takınıp bıçağı ateşin içine bıraktı. Bıçağın metal yüzeyi gittikçe kızarken birkaç mendil çıkartıp bir ilaçla yaralarımı sildi. Bu işi özenle yapıyor ve gerçekten işini biliyor gibiydi.
İşi bittiğinde yüzüme baktı ve insanı korkutan bir gülüş sunup ateşin başına geçti. Bıçağı ateşten çıkartıp bana gösterdi ve kıyafetimi sıyırıp omuzumdaki büyük deliğe yaklaştırdı bıçağı.
"Hey! Ne yapmaya çalışıyorsun Min? Öldürecek misin yaşatacak mısın?"
O anda birden ateşte kavrulmuş metal yaram ile bütünleştiğinde acıdan gözlerimden yaş geldiğini bile farketmemiştim.
"Bu ne kadar sürecek?"
"Dayanman gerekiyor Leyal. Yaralarını dağlamam gerekiyor, biraz canın yanacak."
"Biraz mı? Şurada beyaz ışığı görüp gelmişim sen biraz diyorsun!"
"Bu halinle bile hakaret edebildiğine ve olayı şakaya vurmana şaşıp kalıyorum doğrusu.."
"Benim daha ne hünerlerim var bir görsen. Mesela çok iyi ok atarım, yemek yapmakta ustayımd-"
Ben memnuniyetle kendimi överken bıçağı haber vermeden bir kez daha tenime değdirdiğinde lafım yarıda kalmış ve bir çığlık atmıştım.
"Ulan insan haber verir tedavi etmeden önce! Vicdansızlık yapmayalım lütfen."
Sadece öylece bakıyordu yaralarıma, sanki dediğimi umursamıyormuş ve duymamış gibi..
Hiç mi görgü görmemişti bu kız ya?..
"Bana bak Min Saye. Dediklerime genelde evet diyorsun ve çok az konuşuyorsun. Konuşmanın ortasında çekip gidiyorsun, gülümsemeni görsek cennetlik oluyoruz. Birde sizin aileye saygın diyorlardı!"
"Sevmiyorum."
"Neyi? Üstelik bu soğukluğuna rağmen neden sürekli beni kurtarıyorsun anlamıyorum yani.."
"İnsanları sevmiyorum. Sadece bu yapmam gereken bir görev olduğu için sana yardım ediyorum."
"Hadi canım! Dışarıdan havalı falan duruyor dik duruşun tamam ama gördüm ben senin içini bir kere. Kandıramazsın beni, sen beni..."
Cümlenin devamını getirmek isterken hızlıca yüzünü kaldırıp tedirgin bir şekilde bana bakmıştı. Dediklerimle hiç ilgilenmeyen kadın son dediğime karşı çok duygusal yaklaşmışa benziyordu, sanki cümlenin sonunu getirmemden korkuyor gibiydi.
"Sen beni kankan olarak görmeye başladın yani!"
Konuşmam bittiğinde nefes vermişti ve gerdiği göğsünü indirerek rahatlamış gibi bir hal takınmıştı.
"Bu kadar konuşma yeter Wei. Zaten yaralarını daha yeni iyileştirdim. Gitmemiz lazım, yoksa Mong kıyameti koparacak."
"Oraya gittiğimde ona sert bir tokat atmak istiyorum ama, bu sefer de uçurumdan yuvarlamasa iyi beni!"
"Buradan herkesi çıkaracağım."
Cehennem'den farkı olmayan bu adada kalmak istemiyordum bende, o yüzden Min'in dediğine karşı çıkmadım ve kabullendim.

Ben hala biraz topallar haldeyken herkesin önüne geldiğimizde tüm aileler sırayla dizilmiş ve yerlerini almıştı. Benim mahvolmuş halimi gördüklerinde hepsi şaşırmış gözüküyordu, aralarında samimi olduğum liderler de vardı tabii ki..
"İyiyim ben"
Bir gülümseme takındıktan sonra karşıma dönüp Mong'un askerlerini inceledim.
O sırada Mong ve sümüklü oğlu karşımıza geldiğinde ikisi de çok mutluydu. Oğlunun gözü ise sürekli bendeydi..
"Bugün size hayırlı bir haberi duyuracağım, bu haberle birlikte salınacak ve tekrar ailelerinizin yanına dönebileceksiniz."
Bu haberin ne olduğunu düşünürken buradan çıkacağımızı hatırlayıp mutlu olmakla ilgileniyordum sadece.
"Gei ailesinden Efendi Gei Gyeong'un kızı Wei Leyal ile Mong ailesinden oğlum Mong Zechu'nun evlenmesi kararlaştırılmıştır! Bu sayede iki aile olarak dost kalacağız, diğer aileler ile de iyi geçinmeye çalışacağımızdan emin olabilirsiniz."
Adam oldukça mutlu bir biçimde evlilik açıklamasını yaparken, benim bu haberi duymamla dünyam başıma yıkılmıştı. On dakika önce Min Saye'nin iyileştirdiği yaralar ruhen tekrar açılmış, içime işleyerek evlilik haberimi tekrarlıyordu. Nefret ettiğim birisiyle evlenmek, dünyada en korktuğum şey olabilirdi. Babam bunu bana yapamazdı, beni bu acımasız ailenin eline vermek ve bu aileye gelin gitmek ölüm töreni düzenlemekle aynıydı. Kim bilirdi o oğlunun ne it kopuk olduğunu...

Gözüm Min'e kaydığında kaşlarını çatmış, yumruğunu sıkıyordu fakat onun elinden de birşey gelmiyordu. Sinirden koyulaşan gözleri beni bulduğunda suratında hem acı hem de çaresizlik vardı. Başını aşağıya eğmiş, bana yazılmaya çalışılan kaderi kabullenmeye çalışıyor gibiydi. Fakat bu ona sanırım zor geldiğinden, her düşünüşünde yumruğunu daha çok sıkıyordu.

Ben ise çoktan aptallaşmış gibi hissediyordum ve ilk defa istemediğim bir duruma laf atacak gücü bulamıyordum. Görüşümün bulanıklaştığını hissettiğimde gözlerim de kısılmıştı. Gittikçe kararan ortam sonunda simsiyah olmuş ve kendimi bırakmıştım.
Vücudum ise düştüğünde sert zemine çarpmamış, birisinin bedeninin üstüne yığılmıştı. Bu kişinin kim olduğuna bakmak istediğimden bilincimin açılmasına kendimi zorlamıştım ve sonunda etrafı biraz da olsa görebilmiştim.
Bu kişiyi bulanık görüyordum, fakat üzerinde siyah bir hanbok bulunuyordu. Kadındı ve siyah saçları uzayıp gidiyordu.

Siyah hanbok giyenlerin Min ailesinden olduğunu ise bende dahil cümle âlem biliyordu...

Devam edecek...

⑅ WeiMing ⑅ {GxG}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin