➳ 21

15 3 0
                                    


Siyah kılıcın yanında kırmızı ve siyah renklerine sahip kılıç bulunurken ikisinin de sahibi belli idi. Kılıçlar, sahiplerinin yanında taşınır ve belirirlerdi her zaman. Fakat siyah ve kırmızı kılıcın yanında, tamamen bembeyaz bir üçüncü kılıç daha bulunuyordu. Siyah ve beyaz renklerinden oluşan kırmızı gül işlemeli bir kılıçtı bu kılıç.

Ben yemekleri tamamladığımda sofrayı donatmıştım. Aklıma gelen ve Saye'nin sevdiği bütün yemekleri sıralamış, önüne dizmiştim. Son olarak onigiriyi tamamlamam gerekiyordu fakat sararken biraz sıkıntı çıkmıştı, sonunda iki tane üçgen pilav ortaya çıkarttığımda zaferin tadını aldığımı hissettim.
Onigiriyi de sofraya koymak için tabakları elime aldığımda gözüme tezgahın üzerine koyduğum toka takılmıştı. Bir süre duraksadım ve ona bakakaldım fakat daha sonradan silkelenerek bende Saye'nin karşısına oturdum. Karşı karşıya otururken yanımızdaki iki sandalye boş kalıyordu, eve gelen misafirimiz falan da yoktu aslında..
"Saye, neden 4 sandalyeli bir masa seçtik ki?"
"Bilmem, yakışacağını düşündüm.
Birde, demin sanki tokaya bakıp kaldın. Ne düşünüyorsun?"
"Sebebi olmadan kendimi sürekli onu yanımda taşımalıymışım gibi hissediyorum da, o yüzden."
Ben acele şekilde yemeğe başlamak istediğimde elimi tutmasıyla elim havada kalmıştı, iç çektiğini duydum ve yüzümü ona döndüm.
"Asıl söylemek istediğinin bu olmadığını biliyorum, bana herşeyi açıkça söyleyebilirsin."
Bir süre yüzüne duygusuz bir halde baktım ve iç çekerek elimi masaya geri indirip kaşığı bıraktım.
"Anlamıyorum, o zaman neden herkes gibi kılıçlarımız yoktu ki? Ben Kore Tarihinde hanedanlıklarda her aile bireyinin kılıcı olduğunu ve yanlarında taşıdıklarını duymuştum. Bizim yoktu."
"Belki de bu tamamen senin hayalin olduğu için bir kılıcımız olduğunu düşünmemişsindir."
"Fakat düşünsene, onun yerine bu toka ve senin bıçağın vardı.."
"Eminim bizimde kılıcımız vardı. Fakat.."
"Ne fakat?.."
Nefesimi tutmuş Saye'nin diyeceği şeyi bekliyordum.
"Belki de biz kullanmak istemedik."
Son sözlerini duyduğum an boğazımda bir yumru oluştuğunu hissetmiştim, çünkü okuduğum tarihe göre kılıç taşımamak ciddi bir şeydi..

~

Kardeş Min'in kılıcını ilk defa o zaman görmüştüm, hiç yanında taşımazdı fakat bugün elinde tutuyordu. Ormanda ikimiz gezerken aniden karşımdan bana bir darbe geldiğini görmüştüm fakat bunu engelleyecek kılıcım yanımda değildi. Min bunu farkettiği an kılıcını çıkartmış ve keskin metali kendi elindeki parlak metalle durdurmuştu.
Kılıcını geri kınına sokarken ona bakakalmıştım, siyah ve püsküllü bir kılıçtı bu. Tıpkı kıyafetleri gibi, simsiyah.
"Efendi Min, teşekkür ederim."
Dediğime karşılık vermemiş ve yolda dümdüz bir suratla yürümeye devam etmişti. Ona kızmamıştım ve onunla daha çok takılmayı denemiştim...

*

"Gei ailesinin Wei Leyal'i deli sanırım! Yaptığı hareketler gerçekten insanı şaşırtıyor."
"Hanımefendi Wei hiçbir zaman lafını esirgemez."
Benim gibi bir hanımefendiye deli denmesi olur muydu şimdi! Ne yapmıştım da sokaktan sadece geçerken etraftan bana deli diyen insanları duymuştum, belki saygı üslubum olmayabilirdi ama beni gözlerinde çok büyütüyorlardı.
Ben bana bakışlarının tamamen saygısızlığımdan dolayı olduğunu sanıyordum...

"Hiçbir zaman yanında kılıç taşıdığını görmedim."
"Bu meseleyi ailesi ile toplantı yaparken bazı liderler açmış diye duydum. Gerçekten ne kadar eğitimsiz?"
"Bu kadar küstahlık fazla, bir lider kılıcını taşımadan hiçtir."

Ben Leyal'in arkasından aramızda mesafe olacak ve beni farketmeyeceği derecede yürürken konuşulanlar benim kulağıma geliyordu ve hiçbir zaman Leyal'e kılıç konusundan bahsetmiyordum. Onun sandığı başka bir durumdu ve bunun gerçek sebebini öğrenseydi ruhen canı yanabilirdi, ona hiçbir zaman bu konudan bahsetmeyeceğime öylece söz vermiştim. Kalabalık bir ona, birde bana yorum yaparken hiç sesimi çıkartmadan kaşlarımı çatmış bir biçimde yürüyordum.

"Efendi Min de kılıç taşımıyor."
"Ah şu iki kadın yok mu! Sanki hiç eğitim almamışlar, Efendi Min'e saygı duyan birisiydim fakat ondan beklemezdim."
"Bir düşünsenize, Hanımefendi Wei onunla çok yakın gibi duruyor. Ne zaman görsem birlikteler, eğer Efendi Min kılıç taşısaydı Wei Leyal'in itibarı çoktan mahvolmuştu bile."
"Saçmalamayın! Hiçbir lider başkası için itibarından vazgeçmez."

*

Ben kılıcımı elimde tutarken, kafam karışık yürüyordum. Küçüklükten beri kılıcımı kullanacak gücüm yoktu ve saç tokalarım elime daha yatkındı. Fakat aniden önüme karşı düşmandan bir adam çıkmıştı ve ne yapacağını bilemez haldeydim, tabii daha küçüktüm..
Dışı siyah ve kırmızı renkte, işlemeli kılıcımı kınından çıkartıp korkuyla ve titrek elimle adam tuttuğumda kılıç elime ağır gelmişti. O ise gülüp kendi kılıcıyla bana saldırmaya kalkmıştı, bana öğretileni hatırlamaya çalışıp kılıcımı kullanmaya çalışsam da olmadı ve adamın kılıcı tenimi kesti, birdaha denedim fakat yine kanadım, son bir kez denedim, etim yine kesildi..
Uyandığımda bir odadaydım, yaralarımı iyileştirmişler ve babam yanıbaşımda endişeyle bekliyordu. Gözüm kılıcıma kaydığında nefret ve kinle bakarak, onu sonsuza dek odamda bırakacağıma söz verdim.

~

Yemekleri yiyip bitirdiğimizde artık ikimizde kendimizi yorgun hissediyorduk.
"Gerçekten teşekkür ederim, fakat sen benim bunları sevdiğimi nereden biliyorsun?"
"Öyle mi! Bugün bunları yapmayı seçtiğime çok sevindim, afiyet olsun. İstersen tekrar yaparım."
Masadan kalktık ve bulaşıkları kaldırıp ikimizde yatak odasına yöneldik. Üstümü çıkartmadan direkt yatağın içine girdim ve örtüyü üzerime çektim, derin bir uykuya dalmak istedim.
Gözlerimi kapattığımda tamamen rüya alemime dalmış gitmiştim sanki...
  Terkedilmiş bir ormandaydım, kendi isteğim dışında heryeri geziyordum fakat resmen bütün mekânlar mahvolmuştu. Neden böyle olduğunu ve etrafta kuş bile uçmadığını sorgulamadan kendi odama gitmiş ve içeri girmiştim. Kontrol ediliyormuş gibi gözlerim kapının sağ tarafını buldu ve bir adet tozlanmış kılıç gördüm. Yanına gittim, ona dokundum. Uzun süredir kullanılmamıştı ve üzerindeki tozu kimse silmemişti..

Saye
Uyandığımda mahvolmuş bir tapınakta bulmuştum kendimi, etrafa meraklı gözlerle bakarken elim istemsizce belime gitmişti ve kılıcımı tutmuştu. Kılıcı çıkartıp sanki yeni görmüşüm gibi inceliyordum, ve onu yere bırakıp gitmek için ayaklandığımda karşımda bir adam belirmişti.
Sonra aniden arkasından teker teker  belirli ailelere ait liderler ve öğrenciler belirmeye başladığında ürkmüş ve gerilemiştim.
Adam ben gittikçe bana yaklaşıyor ve sürekli şu soruyu soruyordu, arkasındaki bütün gözler de memnuniyetsiz bir şekilde bana bakıyorlardı.
"Bir insan için kılıcından yine vazgeçecek misin?"
Sürekli bunu tekrar etmesi ve gittikçe sesinin yükselip en sonunda bana bağırmaya başlaması beni rahatsız etmişti ve artık bende bağıracak duruma gelip ellerimle başımı tutarak sesi susturmaya çalışıyordum.
"Bilmiyorum!
Kapa çeneni!.."
Gözlerimi kapattığımda anlımdan ter akıyordu.
Gözlerimi tekrar açmak istedim fakat açamadım, ve sürekli karanlığı gördüm.

Leyal
Aniden bedenimde birsürü acı hissetmiştim, bir kılıç vücudumu acımasızca durmadan keserken yere çömeldim ve acıdan gözlerimi kapattım. Gözlerimi tekrar açmak istediğimde bunu yapamamış ve tamamen karanlığı görür olmuştum...

Devam edecek...

⑅ WeiMing ⑅ {GxG}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin