- 2 -

189 20 9
                                    

Genç adam sarı saçlarını kapatmak adına taktığı siyah melon şapkasını ve siyah, büyük güneş gözlüğünü düzeltti. Karşısındaki mezar taşına bakarken onu dışardan gören biri onun ruhsuz olduğunu söyleyebilirdi ama aslında o üzgündü, belki de hayattan bir beklentisi yoktu artık. Belki de düşüncelerini yüzüne yansıtmak istemiyordu. Ne kadar üzgün ve dinlenmeye muhtaç olduğunu insanlara yansıtmak istemiyordu.

Onun için zor zamanlardı, belki de hassas olduğu içindi, yaşadıklarının ağır olduğundan değildi. Ya da kuvvetliydi ama yaşadıkları ağırdı.

Dudaklarını birbirine bastırdı düşünceli bir şekilde. Gözlerini sıkıca yumdu. Giydiği siyah kabanın ceplerine yerleştirdiği ellerini yumruk yaptı kalbinde hissettiği sızı ile. Yanaklarını ıslatacak gözyaşları gözünden süzülerek aşağı doğru bir yol çizdi.

Başını eğip dudağını ısırdığında şiddetli bir şekilde ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu. Omzunda hissettiği el ile ağır bir şekilde kafasını çevirip omzunun üzerinden elin sahibine baktı. "Baba," Diye mırıldanarak babasına doğru bir adım atarak babasının bedenine sardı kollarını.

Babası oğlunun sırtını sıvazlarken üzgün olduğunu belli eden ses tonu ile mırıldandı. "Geçti, geçti."

Felix babasından ayrıldıktan sonra derin bir nefes verip burnunu çekti. Oğul babasının yüzüne bakamadı. Bakmak istemedi çünkü kendisinin bu yıkım halini gördüğünde babasının ne kadar üzüleceğinden haberdardı. Bunu istemiyordu.

Beraber mezarlığın taşlı yolunda yürüyüp arabalarına bindiler. Felix koltuğa yerleşip çantasını çıkarıp yanına koyduğunda, "Bay Dam," Dedi şoföre. "Babamı Kang malikanesine bırakın. Sonra da 143 Kafe'ye gidelim."

Babası neden böyle dedin der gibi oğluna baktı kaşlarını çatarak. Felix gözlüğünü çıkarıp çantasından gözlüğünün kutusunu çıkardı ve gözlüğü kutusuna yerleştirdi. "Seni bugün çok yordum, baba... Kafe'de çok durmayacağım zaten." Dertli bir nefes verdi. "Bir americano alıp gölün önünde, arabada içeceğim. Sonra da malikaneye dönerim."

"Sen nasıl istersen, güzelim." Deyip elini orta koltuğun üzerine koyduğu oğlunun elinin üzerine koydu babası. "Yanındayım. Unutma."

Felix cevap olarak babasına dönüp gülümseyerek gözlerini yumdu. Kafasını aşağı yukarı sallarken babası de ona gülümsedi.

Şoförleri Kang malikanesine geldiğinde onu evine bırakmış 143 Kafe'ye gitmişti. Araba Kafe'nin önünde durduğunda Felix kemerini çözüp siyah kol çantasını yanına aldı. "Beş dakikaya dönerim, Hyejin hyung."

"Bekliyorum, efendim."

Dam Hyejin, Felix'in küçüklüğünden beri Kang ailesi için çalışırdı. Onun babası hatta dedesi bile Kang ailesi için çalışmıştı. Yani bu iş aileden geliyordu. Felix ile de araları iyiydi. Felix kötü hissettiği, çocuk olmak istediği bazı zamanlar yanında biri olmayınca onunla konuşur, içini rahatlatırdı.

Felix arabadan inip Kafe'ye girdiğinde sıraya girip beklemeye başladı. Sıra kendisine geldiğinde ellerini tezgaha yaslayıp dudağını ısırdı. Ağladığı için sesinin boğuk çıkmasını istemiyordu. Dikkat ederek, "Orta boy americano." Dedi.

Kasadaki çalışan siparişi aldıktan sonra Felix ödeyeceği miktarı kredi kartı ile ödeyip sıradan çıkmıştı.

Kahvesini beklerken durmadan endişe ile elleri ile oynamıştı. Düşündüğü tek şey kaybettiği abisiydi. Aslında kendisi Yongbok'tu. Ama kuzeni, manevi abisi Felix vefat ettiğinden beri kendisine Felix denilmesini istemişti. Öyle de olmuştu. O artık Kang ailesinin Felix'iydi. Kang Felix ise kalp krizi geçirerek hayatına veda etmişti. Son zamanlarında çok fazla panik atak geçiriyordu. Bunların nedeni ailevi sıkıntılarıydı. Bir yandan annesi ve babası, bir yandan kocasının ebeveynleri onun üzerine çok gitmişlerdi. Onu mutlu eden tek şey Yongbok ve kocası olmuştu. O her zaman içine atmıştı olanları. Kimseyi olanlarla sıkmak, üzmek istemiyordu. Ama hata etmişti. Anlatsaydı belki de bu atakları geçirmeyecekti ve hayatına veda etmeyecekti. Ama olmuştu.

Kahvelerin konulduğu tezgaha üzerinde Yongbok yazan bardağı görmesi ile kaşları çatıldı. Kahveyi almak için uzandığında onunla beraber bir kişi daha kahveye uzanmıştı. Felix kafasını kaldırıp o kişiye baktığında şaşkınlıkla gözlerini açtı.

Genç geri çekilirken, "Pardon," Diye mırıldandı.

Felix kalakalmıştı. "İsmimi söylememiştim."

Duruşunu dikleştirdi ve, "Evet," Dedi genç. O genç Chris'ti. "Ben yazdım, biliyordum sonuçta. Yüzüme bile bakmadınız aslında, fark ettiniz mi?"

Felix sertçe yutkundu. "Özür dilerim."

"Özre lüzum yok, tabii hatanızı anladıysanız. Sizin için çok kötü bir şeymiş gibi sonuçlanabilir bu. O yüzden. Yoksa umurumda değil."

"Chris," Diye mırıldandı Felix. "Geri dönmüşsün.."

"Chan." Diye düzeltti Chris. "Christopher'ı artık kullanamıyorum. Anneniz sayesinde."

Felix duruşunu dikleştirdi. "Demek Chan... Memnun oldum Bay Bang Chan." Deyip elini uzattı Felix. "Ben de Lee Felix. Yongbok değil."

İkisi de gözlerini bir saniye olsun birbirlerinden almamışlardı. "Hm.. Demek öyle. Felix.." Chris kafasını aşağı yukarı sallarken dudaklarını birbirine bastırdı. "Memnun oldum, Bay Lee Felix." Felix'in uzattığı elini sıkıp geri çekildi. İşime dönmeliyim. Size afiyet olsun."

Felix kısık gözleri ile yıllar sonra ilk defa gördüğü sevdiğini süzüyordu. "Teşekkürler..." Kahvesini ağrı hareketleri ile alıp Kafe'den çıktığında kapının önünde biraz bekledi.

Şok olmuştu. Onu yıllar sonra tekrar görmek... Garip hissetmişti. Ona biraz olsun ulaşabilir hissetmişti. O an her şeyi söylemek, yıllarca içinde biriken cümleleri yüksek sesle haykırmak istemişti.

Düşünce bulutu önündeki dar, taşlı yoldan geçen bir arabanın kornası yüzünden yok olmuştu. Kafasını iki yana sallayarak arabasına bindi ve arkasına yaslandı. Derin bir nefes vererek düşünmeye devam etti. Felix on beş, Chris on altı yaşındayken çıkmaya başlamışlardı. Birkaç yıl boyunca Felix'in ailesinden gizli bir şekilde görüştüler, tabii abileri Kang Felix olmasaydı muhtemelen hiç görüşemezlerdi.

Gizli gizli görüştüler birkaç yıl boyunca, ama bir yılda Felix'in ikiz kuzenleri, Ryujin ve Yuna Felix'in gizli bir sevgilisi olduğunu fark edince paparazzilere haber vermişlerdi. Böylece Chris ve Felix ikilisi ortaya çıkmış oldu. Felix ailesinin gözünden hiç düşmemişti, düşmezdi de ama bu ona kızmayacakları anlamına gelmezdi. Sağlam bir ceza verdiler, hem Felix'e hem de Kang Felix'e. Chris ise hak etmediği onlarca hakarete maruz kalmıştı Felix'in ailesi ve etrafındaki insanlardan tarafından.

O yıl ayrıldıklarında Chris'in adı Felix'in annesi yüzünden kötü bir şekilde anılmaya başlamıştı. Bu nedenle kimliğini değiştirip annesi ile Avustralya'yı terk etmişler, eski evleri Kore'ye gitmişlerdi. Chris de okumak için bu yıl Avustralya'ya geri dönmüştü. 143 Kafe'nin sahibi Chris'in annesinin eski bir arkadaşı olduğundan dolayı Chris'i işe alabileceğini söylemişti. Chris de hem okurken hem de çalışmaya başlamıştı bu yıl. Onun için iyi olmuştu. Ama tekrardan Felix'i görmek onu da biraz sarsmıştı. İlk önce tanımasa da o bakışlar, mavi, boncuk gözler, onun Felix olduğunu gösteriyordu.

Felix kafasını arakaya yatırıp kafasını yana doğru eğerek camdan Kafe'nin içinde kasanın arkasında gülümseyerek müşteriler ile konuşan Chris'e kaydı. Onu seviyordu ve hiçbir zaman unutamamıştı.

miibn - chanlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin