Semih salonun ortasına doğru ilerlediği ve tanıdıklar için ayrılan yere oturdu. Herkes ne söyleyeceğini merak ediyordu. Defne, Semih'in oturduğu masaya yaklaştı ve "Haplarda ne olduğunu incelediniz mi?" diye sordu. "Evet." dedi kısaca Semih. Bu defa Defne "Peki sonuçları aldınız mı?" diye sordu. Salondaki herkes tam anlamıyla susmuş ve Semih'in söyleyeceklerini dinlemeye başlamıştı. "Suçlu hapları yapanı saklamaya çalışmış." diye anlatmaya başladı. "Bu yüzden hapları hazırlarken plastik eldiven kullanmış." dedi. "Bu katili tespit edemediniz mi demek? Hapların üzerinde parmak izi olmamalı." diye sordu Defne. "Hayır, plastik eldivenler bizi hapları yapana götürdü." dedi Semih ve anlatmaya başladı.
"Parmaklarınız terleyince eldivenlere yapışır, eldivenlerin içinde hem ter hem de parmak izi kalır. Kişinin telinden DNA da bulabilirsiniz." dedi Semih. Defne "Hem DNA hem de parmak izini bulabildiniz mi?" diye sordu. Semih "Evet." dedi. Bunu söylerken aynı zamanda olumlu anlamda kafasını da salladı. "Bu parmak izleri ve DNA bu salondaki birine mi ait?" diye sordu şimdi de Defne. Oradaki herkes gibi Mert de sorunun cevabını bekliyordu. Salonda büyük bir gerginlik vardı. Semih "Hayır, değil." diye cevapladı soruyu. Onu duyduğunda herkes çok şaşırmıştı. Salonda bir anda uğultulu sesler yükseldi. Mert uzun süredir tuttuğu nefesini bıraktı. Rahatlamıştı. Defne de bu cevaba çok şaşırmıştı. Söyleyecek bir şeyler düşünüyordu ki Yargıç "Tanık. Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu. "O zaman kimin parmak izleri?" diye atladı söze Defne. "Parmak izleri ve DNA ölen Nisa Hanım'a ait." dedi Semih. "Ne?" dedi defne çok şaşırmıştı. Kadını öldürmekle suçlanan kocası da oldukça şaşkındı.
Semih önündeki zarftan çıkarttığı evrağı Defne'ye uzattı. Gerçekten de kağıtta parmak izlerinin ve DNA örneğinin ölen kadına ait olduğu yazıyordu. Defne kağıdı okuduktan sonra "Bu nasıl olur?" dedi. Ardından Semih "Cinayet gibi görünmesi için kendi ölümünü tezgahlamış. Kocasını katilmiş gibi göstermek için tuzak kurmuş. Kocasını kendini öldürecek ilaçları almaya gönderiyor. Ve suçu kocasına atabilmek için ilaçları kendisi yapıyor ve intihar ediyor.D Değiştirilmiş ilaçlar kocasını katil yapacak kanıtlardı. Ama ilaçlar cebindeki bir delikten içeri girdi ve canını feda etmesine rağmen planı başarısız oldu. Benim fikrim bu." diye bitirdi sözünü.
Salondaki herkes şok içindeydi kimse kadının kendini öldürebileceğini düşünmemişti. Herkes adamın onu öldürdüğünden son derece emindi. "Arayıcı. Söyleyecek bir şeyiniz var mı?" diye sordu Yargıç Defne'ye. Defne Yargıça cevap vermedi. Oldukça üzgün görünüyordu. "Arayıcı!" diye seslendi tekrar Yargıç. Defne kendine geldiğinde önce Yargıça baktı, sonra Mert'in yanına gitti. "Mesajını neden bu kadar karmaşık bir şekilde bıraktı?" diye sordu. Dokunsalar ağlayacaktı. "Sizden korkuyordu, ölürken bile. Zengin bir aileden gelen kocası tarafından düzenli olarak dövülüyordu. Ama sıradan bir öğretmenin kızı olarak kimse ona inanmıyordu... İntikam mı? Hayır! Tek istediği yasal bir cezaydı. Ama bu onun tek seçeneğiydi... ÖLÜRKEN TUTUNDUĞU ÜÇ KAPSÜL! Bu dünyada güvenebildiği tek şey o haplardı... Güveneceği hiçbir şey olmayınca çaresiz kaldı. Kocasını cezalandırma isteği, bu çaresizlik... buradaki tek gerçek." diye konuştu. Artık ağlamaya başlamıştı ve gözlerinden akan yaşı kendisi de durduramıyodu. salondaki kasvetli hava herkesi kaplamıştı. kimse konuşmuyordu. sessizliği Mert'in avukatı bozdu. "Avcı ofisi olaylara ve tahminlere dayanarak varsayımda bulunuyor." dedi. Yargıç, avukatı "Kabul edildi." diye onayladı. Ardından "Defne Hanım! Söyleyeceğiniz başka bir şey var mı?" diye sordu. Defne de " Sanığın suçunu ağır yaralamaya dönüştürmek istiyorum."dedi yüzündeki yaşları silerken.
Artık mahkeme sonuna gelmişti. Yargıç kararı okumaya başladı. İddianame değişikliği nedeniyle, mahkeme bir sonraki oturuma ertelenmiştir." deyip oturumu sonlandırdı. Defne, Mert'in yüzündeki gülümsemeyi ve avukatıyla birbirlerini tebrik ederkenki hallerini gördüğünde bir kat daha yıkılmıştı.
Mert ve Defne salondan çıkarlarken karşılaştıklarında "Uslu durun, yoksa yine karşılaşabiliriz." dedi Defne adama. Mert, kadına umursamaz bir bakış attı ve avukatı ile birlikte oradan uzaklaştı. Arkadaşları yanına geldiğimde ben kötü bir Arayıcıyım diyebilmişti sadece. Sürekli yeni kanıt buldunuz, elinizden geleni yaptınız gibi Erdem ona. "Bu yüzden her şey ters gitti! O adama ne yapmalıyım?" diye sordu sinirle Defne. Kendi kendine konuşuyordu. Nazlı "O adam mı?" diye sorduğunda Defne hızlıca onların yanından ayrıldı.
Ölüm Saptama Birimine, Semih'in odasına gelmişti. Kapıyı açtı ve içeri girdi. "Şimdi mutlu musunuz?" diye sordu. Konuşurken sinirli olduğu belli oluyordu. Semih kadına baktı ve "Gidin." dedi. Sesinde şimdiye kadar olmayan bir kibarlık ve anlayış vardı. Ama Defne onu dinlemedi ve "Cinayet olduğunu hiç düşünmediniz. Mahkemeye hiç gelmemeliydiniz. Kadın için üzülmüyor musunuz? Ne kadar perişan olduğunu hayal edemiyor musunuz? O GÖT, SİZİN YÜZÜNÜZDEN SERBEST! " diye bağırdı en sonunda. Semih, yavaşça oturduğu yerden kalktı ve "İntikam planlamış bir kadına mı acıyorsunuz?" diye sordu. Defne, duyduğu şeye daha çok sinirlenmişti. "Onun yerine dava mı açsaydı diyorsunuz?" dedi alay eder bir sesle. "Kocası tutuklanmadan cezası ertelenirdi!" dedi. Semih bu defa da " Saptaması vakit kaybıydı." dedi umursamaz bir tavırla. Defne hızlıca nefes alıp verdi kendini toparlamaya çalıştı ve "Siz de yanıldınız. Kaza dediniz, intihar değil. Tek başınıza yaşayıp sadece ölülerle vakit geçirdiğinize göre siz de delisiniz herhalde!" dedi. "Dışarı çıkın!" diye bağırdı Semih. Sesi odada birkaç defa yankılanmıştı. Defne "Bilmek istemiyor musunuz?" diye sordu sakince. "Babalık testinin zarfı hiç açılmadı. Görmediniz." dedi. Semih hemen "Umrumda değil." dedi. "Ben de görmedim ama babasının o olduğunu biliyorum. İç güdülerim her zaman doğrudur!" dedi Defne. "Hiçbir şey, her zaman doğru değildir." diye tersledi onu Semih. Bunun üzerine Defne "Sadece cesetlerle uğraşmanızı anlıyorum." dedi. "Çünkü Siz insanlar çok gürültücüsünüz." dedi Semih de ona. "Gitmemi mi istiyorsunuz?" diye sordu Defne. "Tamam. Bundan sonra birbirimizden uzak duralım lütfen." diye ekledi. "Bir Ütopya'da yaşamadıkça imkansız." diye cevapladı Semih onu. Defne Semih'in söylediği şeye şaşırmıştı "Ne?" dedi. Semih de "Cnayet işlendiği sürece görüşeceğiz. Ya da işinizi bırakabilirsiniz." dedi. "Tam bir huysuzsunuz gerçekten." dedi defne bıkkınlıkla. Ardından "Bir ütopyada yaşayabilelim diye Arayıcı olarak elinden geleni yapacağım." dedi Defne. Sonra da hızlıca odadan çıktı.
Odasına geri döndüğümde Nazlı ve Erdem'in üç kadınla ugraştığını gördü. Odada tam bir keşmekeş hakimdi. "Yeter artık! Susun dedim size. Sessiz olun..." diye bağırdı Erdem. Kadınlar sustuğunda "Sakin olun ve tek tek konuşabilir misiniz acaba?" dedi Erdem onlara. kadınlardan en yaşlı olanı "O yalancı kız yüzünden geldik." dedi. O kadar sinirliydi ki yüzü kıpkırmızıydı. "Ben anlatayım abla." dedi zayıf ve diğerlerine göre daha genç olan kadın. Sonra konuşmaya başladı. "Küçük erkek kardeşimiz öleli üç yıl oldu. Bu kız yeni doğmuş bir bebekle birden ortaya çıktı. Ve bu bebeğin yeğenimiz olduğunu söylüyor." diye anlattı dertlerini. Defne anlatılanları dinledi ve "ölen bir adamın çocuğunu mu doğurmuş? Bu mümkün mü?" diye sordu şaşkınlıkla. "Bence de!" diye bağırdı üçüncü şişman kadın. "Kadın aşağılık bir sahtekar. Böyle bir kadın işte." dedi. Konuşurken diğerlerinden daha çok bağırıyordu. "Babamızın, torunu için bıraktığı mirasın peşinde kesin!" dedi kardeşlerin en yaşlısı. Ve anlatmaya devam etti. "Küçük kardeşimiz Hakan. Babamız onu bir yetimhaneden aldı. ama bizi büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Bir erkek çocuk çok istiyordu. Bu yüzden hiç tanımadığımız birini alıp ailemize dahil etti." diye bitirdi anlatacaklarını.
Defne anlatılanların üzerine Nazlı'ya "Şu kadınla bir görüşme ayarlayalım. Neler olduğunu öğrenmemiz gerek." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
FantasyBir Arayıcı ve tuhaf ama bir o kadar başarılı yöntemler kullanan bir Ölüm Saptayıcı etrafında dönen bir hikaye... İkili, fantastik bir dünyadaki gizemli cinayetleri çözmek için iş birliği yapar.