Bizler doğmadan önce yazıldı kader. Kaderi değiştirmeye ne kalem ne silgi yeter.
O kader şimdi sana gösterdi eski bir düşman. Çiçeklerini geri istiyorsan inan ona, inan ona ve getirsin sana saklanmış yalanları.
༺༽♕༼༻Acı çekiyorum. Acı çekiyoruz. Acı denilen üç harfle lanetlenmiş hayatlarımız. Acıyla inliyorum. Göğsümde kordan alevler yükselirken kimsenin nasıl olduğumdan haberi yok. Dayanılmaz bir azapla cehennemi yaşarken cennetin güzellikleri solmuş koynumda. Bir zamanlar çiçekler açan kalpte açmaz olmuş güller, kokmaz olmuş papatyalar. Yaşam mı çok acımasız? Yoksa biz mi narin yaratıklarız? Öldüğünü sanıyorsan da, bak yaşıyorsun buradasın hâlâ.
Sanki dibi görmez bir okyanusun ortasında yapayalnızsın.
Gerçek bu değil, sen o okyanusun dibinde, kalabalıksın.
Derin nefes aldım. Sanki aldığım bu nefesle tüm oksijeni doldurmuştum ciğerlerime. Fakat yine de yetersiz geliyordu. Aldığım nefes dahi beni boğuyordu adetâ. Göğsüme tırmanan his kaçıp gitme isteğiyle içimi doldururken irademin gücü karşısında dirençsizdim. Birazdan ne olacaksa olacaktı. İyi ya da kötü. Kendimi çok iyi tanıyorum, aile tanışmamıza ömrümün sonuna kadar hazır olamazdım. Ama kaçamazdım da. O yüzden gelecek olanı bekliyordum.
Baybars kapıyı çalmadan içeriye girdiğinde hızla arkamı döndüm. Belki birkaç dakika kalmıştı o büyük tanışmaya... Baybars'la gözlerimiz kesiştiğinde, "Ölecek gibiyim." deyip hemen boynuna atıldım. Ağabeyime sımsıkı, öylesine sıkı sarıldım ki... Sanki bunca şeyin ortasında tutunabildiğim tek dal o'ydu. Beni mutlulukla kucakladığında ayaklarım yerden hafifçe havalanmıştı. "Sakin ol." diyen yatıştırıcı sesi beni o kadar etkilemese bile sarılışı güvende hissettirdi. Bu anı sonsuza dek uzatmak istedim. Fakat yalnızca birkaç saniye sonra Baybars benden ayrılmış, ellerini omuzlarıma yerleştirmişti. Annemden aldığı gözleriynen beni süzdüğünde yüzünde gururlu bir ifade vardı. Harelerindeki yanıp sönen parıltılara gülümsemesi eşlik etti. "Şimdi aşağıya inmemiz gerekiyor." dediğinde sıcaklıkta kalmışçasına kuruyan dudaklarımı ıslattım. Başını hafifçe sallayarak onaylasamda hazır olmadığımın farkındaydım. Kuvars'a 'Kurtar beni...' der gibi bakıyordum. Neyse ki Kuvars beni anlardı. Şimdi de anladı. Bize eşlik etmek için ayaklanmıştı bile. Beni böyle bir anda yalnız bırakmayacak olması içime su serpiyordu. Baybars içinde dolup taşan heyecanla, "Hadi çabuk olun." deyip kapıyı açar açmaz odadan çıktı. En az ben kadar heyecanlı oluşuna şaşırmadım fakat sabırsızlığı ile benim isteksizliğim birbirine çok zıttı.
Kuvars yanımdaki yerini aldığında, "Hazır mısın Aya Hanım?" deyince yeniden derin nefes aldım.
"Evet desem inanacak mısın?" diye sordum panik ve telaşla. İçim içme sığmıyor taşıyordu. Endişeme kıkırdamaya başlayınca onun bir deli olduğunu düşündüm. Hoş zaten akıllı olduğunu düşündüğüm anlar nadirdi. Yüzündeki hatlar yumuşadı ve bana sıcak gözlerle baktı. Yavaşça kulağıma eğilip, "Hemen arkanda olacağım Aya Hanım." diye fısıldadı.
Ondan güç alıp beni bekleyen başlangıca doğru adımlar atmaya başladım. Baybars çoktan gözden kaybolmuştu bile... Kuvars tam söylediği gibi arkamdan gelirken özgüvenim de hep olduğu yerindeydi. Kendimden emin adımlarla yürüdüm. Adımlarım yere hiç olmadığı kadar kendinden emin ve sert basıyordu. Hazır olmayabilirdim ama korkak da değildim. Yürürken ellerimi arkamda birleştirdim. Ne olursa olsun ben Aya Amirova'ydım. İster kabul etsinler ister etmesinler. Damarlarımdaki kana kadar Amirova'ydım.
Ertelemenin ya da kaçmanın manası yok. İnceldiği yerden kopsun.
༺༽ İ L A H İ B A K I Ş A Ç I S I ༼༻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAPT ET
Romance"Zapt et onu!" diye tüm şiddetiyle bağırdı Orhan. Yeşil gözlerinden ateş fışkırıyordu. Belki de onu hayatımda hiç görmediğim kadar kızgın görüyordum.Gözlerindeki öfke büyük bir taşkınlığa uğramıştı ve karanlıkta bir mum ışığı misali parlıyordu. Fak...