Şeytan dışarıda değildir.
İçeridedir, içimizdedir.
İnsanoğlu işlediği günahlardan şeytanı sorumlu tuttu ve kendisinin şeytan olduğunu unuttu.Günahlar günakârlar tarafından işlenir. Şeytan suçlanır ve günahı keçiler üstlenir.
༺༽♕༼༻Fırtınalar kopuyor. Ama burası okyanus değil, benim zihnim. Bir fıtınaya yenik düşüyor fütursuzca tüm düşüncelerim. Çıkamayacağım kadar karanlık, tutanamayacağım kadar boşluk. Soruyorum kendime, neden buradayım ben? Neden yok hiçkimse? İdam ipi boynumdan geçmişti sanki. Aniden değil de yavaş yavaş itiyorlardı ayağımdaki tabureyi. Hepimize yalanlar söylenmiştir elbette ama hangileri olduğunu bazen bilemeyiz. Peki yalan neden acıdır? Neden yalanlar işitiyorduk, en önemlisi bizler neden yalan söylüyorduk? En ufak şeyde bile neden yalana dönüyorduk? Doğruyu söylesek ne olurdu? Doğruyu söylersek en fazla ne olurdu? Gerçekleri söyleyemeyeceğim durumlarda yalana çok nadiren başvururdum ben. Çoğu zaman üstü kapalı anlatırdım. Peki bana söylenen neydi? Bir yalan mıydı? Kabul etmek istemiyorum tesadüf olması imkansız. Yalandı, oyundu ve ben bunu fark edemedim. Belki de- belki de rüyaydı. Şu an uyandığımın farkındayım belki de her şey rüyaydı. İçten içe gerçek olduğunu biliyorum aslında ama rüya olması umuduna tutunmak bana güç veriyordu. Her şey rüya olmalıydı, gerçek olamazdı rüya olmalıydı.
Lütfen, yalan olmasındı her şey.
Yoksa yanan olurdu bunca acı.
Korkarak kirpiklerimi aralarken göğsüme oturmuş bir kayanın sert ağırlığını hissediyordum. Nefes alsam boğulacaktım sanki. Gözlerime dolan rahatsız edici ışık yüzünden göz bebeklerim acıyordu.
"Uyandı." diyen ses ilk başta uğultu gibi gelmişti. Ama onu tanıyordum, Sandra'ydı. Saniye saniye gerçekle daha acı biçimde yüzleşirken, "Rüya mıydı?" diye fısıldadım. Başka zaman soracağım ilk şey kaç saattir, kaç dakikadır uyuduğum olurdu fakat bu sefer değil. Sandra elini başıma koyup yavaşça saçlarımı okşarken, "Geçti tatlım." diye fısıldadı. Sesi yatıştırıcıydı. İstemiyordum, onun acı tesellisini istemiyordum. Mesela bu da yalandı. Geçmemişti, aslında yeni başlıyordu. Hiçbir şeyin geçtiği falan yoktu.
"Gerçekti." diye fısıldadığımda aynı darbeyi kaçıncı kere aldığımı saymamıştım. Sanki ben tahtalardan yapılmış sağlam olduğunu sanan bir kuleydim ve yabancının teki gelip balyozla vurmuştu.
Hırsla doğrulduğumda yaram sızladı fakat şu an umrumda ne yaranın önemi vardı ne de fiziksel acının.
Kuvars, "Aya Hanım! Durun!" diyerek atıldığında yataktan kalkmama engel olamamıştı. Gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Mantıklı düşünmeliydim.
Mantıklı düşünmeliyim.
Dosyayı komodinin üzerinden çekip aldım. Soluklarım burnumdan geçiyor, ciğerlerim tadına varamadan geri çıkıyordu. Sayfaları çevirdiğimde kafam hâlâ aynı eroru veriyordu. Anlayamıyordum! Ben ilk defa cidden hiçbir şey anlayamıyordum!
Yatağa geçip oturdum. Yapılması en doğru şeydi. Şimdiden itibaren mantığımla hareket edecektim. Zekamı yönlendirecektim. İhtimalleri sıralayacaktım. Yoksa kaosun içinden çıkamazdım.
"Şimdi..." dedim güçlükle.
"Benim sevdiğim adam Fikret'in yeğeni." Başımı kaldırıp Sandra'yla Kuvars'a göz diktim. Şu an ki sakinliğimi bende tebrik ediyordum, oysa çılgınlığım tutmuş ve doğrudam Fikret'in evini basmaya gitmiş olmam gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAPT ET
Storie d'amore"Zapt et onu!" diye tüm şiddetiyle bağırdı Orhan. Yeşil gözlerinden ateş fışkırıyordu. Belki de onu hayatımda hiç görmediğim kadar kızgın görüyordum.Gözlerindeki öfke büyük bir taşkınlığa uğramıştı ve karanlıkta bir mum ışığı misali parlıyordu. Fak...