(2 ay sonra)
-Bu yapılan aslında kabul edilemez bir şey!
-Biliyorum. Tekrar tekrar özür dileriz. Çok haklısınız.
-Resmen ayağınıza çağırdınız beni!
-Çünkü kendisi gelmeyi red ediyor.
-Bu kadar büyük psikolojik sorunları varsa bu işi yapmaya devam etmemeli.
-İki ay önce sizden randevu alındığında rica ettiğimiz şeyi hatırlıyor musunuz?
-Rapor yazmamı istememiştiniz. Kastettiğiniz şey bu mu?
-Evet. Chan psikolojik sorunları varmış gibi rapor alırsa meslekten ihraç edilir.
-Ben bunda bir sorun görmüyorum. Sağlık açısından yeterli olmayan birini çalışmaya zorlayamazsınız.
-Sadece uyuyamıyor. Bunun yüzünden en iyi adamımı kaybedemem.
-Uyuyamıyor çünkü hasta! Çok büyük ihtimalle depresyonda ve travmalarının altında eziliyor. Ona acımıyor musunuz?
-Görevde merhamet vatana ihanet demektir. Ne durumda olursa olsun görevine devam etmeli.
Binbaşıyla askeriyenin koridorunda arkamızdan kovalayan varmış gibi hızlı adımlarla yürürken birden olduğum yerde durup gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Beni buraya öyle bir günde gelmeye zorlamışlardı ki bir psikiyatrist olarak profesyonel davranmak için büyük çaba sarf ediyordum.
-Bakın, akıl sağlığı bir şekilde dengesizliğe uğramış birinin eline silah verip hadi git vatanı savun diyemezsiniz.
-Sadece uyuyamıyor! Bunda bu kadar büyütülecek ne var?
-Uykusuzluk yüzünden halüsinasyonlar görmeye başlarsa bir gün o eline verdiğiniz silahın namlusunu yüzünüze doğrultulmuş bir şekilde görebilirsiniz. Bu sizi korkutmuyor mu?
Sol taraftan bir ses duyuldu. Açılan kapı ve yere sürtündüğü için iç gıcıklayıcı bir ses çıkartan botların koridordaki sessizliği bozmasıyla birlikte binbaşı ve ben aynı anda kafamızı o yöne doğru çevirdik.
Chan sağ topunu sol topuğuna vurarak komutanına selam verdikten sonra bana kısa bir bakış attı ve tekrar komutanına döndü.
-Bana inanın, bu zamana kadar yüzüme çok namlu doğrultuldu ve bir kaçı da tanıdık silahlara aitti. Bu beni hiçbir zaman korkutmadı, korkutmaz.
Binbaşı cümlesi biter bitmez Chan'a dönüp kafasıyla bir işaret yaptı ve bana son bir bakış attıktan sonra selam vererek beni orada bırakıp koridorda ilerlemeye başladı. Ben arkasından bakakalmışken Chan'in boğazını temizlemesiyle bakışlarımı ona çevirdim. İçeri geçmem için eliyle işaret edip dik dik yüzüme bakmaya başladı. Emrivakiye gelemeyen biri olarak sinirli olsam da zaten buraya kadar geldiğim için dediğini yaparak içeri geçtim.
Gri boyalı, penceresiz, havalandırmanın sesiyle boğulmuş, dolaplarından evrak taşan bir odaydı burası. Bana hiçbir şey demeden masanın arkasına geçip koltuğa oturduğuna göre Chan'in odasıydı. Sinirden odaya girerken kapının yanında bir isim yazıp yazmadığına bakmamıştım. Masanın önünde durup iki elimle önümde tuttuğum çantayla Chan'in karşısına dikildim.
-Otursana.
İlk seansta sizli bizli konuşan adamın kendi makamında bana gayriresmi konuşması biraz canımı sıksa da dediğini yaparak masanın önündeki sandalyeye yavaşça ilişiverdim.