(Bölümdeki argo ve küfürler için şimdiden özür dilerim)
Chan'ın Hyorin'in evinden darmadağın bir şekilde çıktığında görmeyi beklediği son şey kapının önünde bekleyen Minho'ydu. Zaten an itibariyle tepesinde olan sinirleri onun gitmediğini görmesiyle daha da zirveye çıkarken yumruklarını sıktı. Minho da en az onun kadar öfkeli gözlerle bakıyordu ona. Onunda yumrukları kapalıydı. Burada olmak istemiyordu ama neden apartmandan çıkana kadar ona eşlik eden ayakları apartman kapısının önüne geldiğinde birden bire ona yardım etmeyi bırakıp oldukları yerde kilitlenmişlerdi bilmiyordu.
Chan burnundan soluyarak ona bakmaya devam etti. Aralarında kalan mesafedeki hava ortada bir ateş kaynağı olmamasına rağmen alev alev yanıyordu sanki. Gecenin bu vaktinde sessiz ve tenha sokakta ikisinin öfkesi karanlık sokağı aydınlatıyordu. Chan öne doğru sinirli bir adım atarak Minho'ya doğru ilerlemeye başladı. Onun bu kendinden emin adımlarının kendisi için hayra alamet olmadığını bilen Minho, umursamaz, dik duruşunun aksine ufak bir korkuyla yutkundu. Chan'ın atacağı bir yumruktan ya da yiyeceği dayaktan korkmuyordu. Onun korkusu kardeşim dediği adamla karşı karşıya kalmış olmasından ve bu karşılaşma sonunda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmesindendi. Chan ona doğru gelirken nefesini tuttu. Ama Chan onun düşündüğünün aksine ona vurmadı. Daha doğrusu yanından geçip giderken omzuna sertçe geçirmesi dışında elini kaldırıp bir yumruk ya da tokat atmamıştı. Minho yediği omuz darbesiyle hafifçe geriye doğru sendelerken beklediği şeyin olmamasına şaşırarak dönüp hızlı adımlarla ondan uzaklaşan Chan'a baktı.
-Hey!
Chan onu duymamazlıktan gelip yürümeye devam etti.
-Chan!
Minho ondan iyice uzaklaşan Chan'a yetişmek için koşar adım arkasından gitmeye başladı.
-Sana diyorum!
Chan birden bire durdu ve arkasını dönüp ona bir yumruk salladı. Minho zaten beklediği bu yumruktan alışkın bir refleksle sıyrıldı. Kendini geriye doğru çektiği için bozulan dengesini sağlayana kadar bir kaç adım gerilemişti. Chan onun kendisini toparlamasına izin vermeden tekrar bir yumruk daha salladı. Bu sefer çelikten bir top gibi savurduğu kapalı eli Minho'nun şakağına denk gelirken onu tamamıyla yere serdi. Aldığı darbe yüzünden görüşü kararan Minho yerden kalkmak için çabalamadı bile. Chan'ın nasıl dövüştüğünü çok iyi biliyordu. Eğer şimdi kalkmak için kılını kıpırdatırsa Chan bir öncekinden daha sağlam vuracaktı ona. Gerçi her şey bir yana, Minho zaten kalkmak istemiyordu yerden. Chan ona bütün siniri ve öfkesiyle çullansa kafasını kaldırıp bakmaya bile takati yoktu. İçinde bir şeylerin kırık döküklüğüyle öyle dağılmıştı ki yüreği, eğer bugün abi dediği, başka sebeplerden her dağıldığında onu toplayan bu heriften dayak yiyecekse, yer geçerdi. Zaten başka çaresi yoktu. Onun tek destek kaynağı olan Chan onu tuzla buz edecekse kendi kendine toparlanmasının mümkünatı yoktu. Yok olurdu daha iyiydi.
Chan onu yakasından tutup ayağa kaldırdı. Minho yere sağlam basana kadar çekmedi ellerini üstünden. Ayakta durduğuna emin olduğu anda da yakasındaki elleriyle sertçe ittirerek bıraktı. Minho bir o yana bir bu yana savrulurken ipleri kesilmiş bir kukla gibi hareket ediyordu sadece. Kolunu kaldırıp tek bir tepki dahi vermemişti. Chan'ın tüm öfkesini kusmasını bekliyordu. Chan karnına bir yumruk daha geçirmek için yumruklarını sıktı ve elini ona doğru savurdu. Karnına aldığı darbeyle iki büklüm olan Minho ses çıkarmamaya özen göstererek nefesini tuttu. Canı çok acımıştı ama önemli değildi. Bu acıdan daha büyük bir mesele vardı ortada.
Chan elleriyle karnını tutup ikiye katlanmış bir şekilde acının geçmesini bekleyen Minho'yu burnundan soluyarak izledikten sonra arkasını dönüp yürümeye devam etti. Onun gittiğini gören Minho can acısını bir kenara bırakarak yavaşça doğruldu.