(Üçüncü kişinin ağzından Chan'ın yaşadıkları)
Sabah gözünü açtığında aslında sandığı gibi sabah olmadığını, saatin öğle vaktine yaklaştığını fark edince Chan, yattığı yer diken doluymuş gibi birden sıçradı koltuktan. Etrafına bakındı telaşla. Uyku sersemi nerede olduğunu algılayamadı önce, sadece kendi evinde olmadığından emindi. Sonra aklı yavaş yavaş yerine gelirken nerede olduğunu farkına vardı ve "Siktir!" diye sövdü kendi kendine. "Salak herif, uyumazsın uyumazsın kızın evine gelince mi uyku basar seni. Aptal. APTAL!"
Hızlı bir şekilde az önce üzerinde olan, şimdi ise yerde sürünen pikeyi kaldırıp güzelce katladı ve koltuğun kenarına bırakıp yattığı yeri düzeltti. Biran önce çıkması gerekiyordu buradan. Koşar adım dış kapıya yöneldi, ayakkabılıktan ayakkabılarını aldı ve ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı yavaşça aralayıp dışarı çıktıktan sonra ardından kapattı. Paspasın üstünde hızlı bir şekilde ayakkabılarını giyip hızlı adımlarla merdivenleri indi ve kendini sokağa attı. Niyeti arabasına binip bir an önce kendi evine gitmekti. Çok utanıyordu başkasının evinde böyle izinsiz, davetsiz uyuyakaldığı için. Kaldı ki Hyorin normalde hastalarını evine davet etmediğini daha önce özellikle belirtmesine rağmen Chan'a bir ayrıcalık tanıyıp onu evine davet etmişken, onun bu iyi niyeti suiistimal edip bilerek yaparcasına uyuyakalması gerçekten aptallıktan başka bir şey değildi.
Hyorin bu sefer onu kesinlikle seansa kabul etmeyecekti, buna emindi. Neler söyleyeceğini tahmin dahi edemiyordu ama 'Güvenimi boşa çıkarttın' konu başlıklı uzun bir monolog olacağını biliyordu. Hazır aralarındaki duvarlar yavaş yavaş yıkılmaya başlamışken olacak şey miydi bu...
Evin önüne park ettiği arabasına doğru ilerledi. Bir yandan da elleriyle ceplerinde anahtarı arıyordu ama bir türlü bulamıyordu. Pantolonunun ceplerine, ceketin ceplerine, arka ceplere, hepsine baktı fakat yoktu. Korkuyla gözleri büyüdü. Evde mi düşmüştü acaba? Eğer öyleyse utancından geri dönüp alamazdı asla. Hem zaten Hyorin daha uyuyordu, onu uyandırmak istemezdi.
Gözleri onun arabasının bir araba önündeki tanıdık arabaya kaydı birden. Jisung gece ona emredileni yapıp Hyorin'in arabasını evin önüne park etmişti. O an kafasının üstünde bir ampul yandı Chan'ın. Jisung'u çağırıp onu eve bırakmasını isteyebilirdi. Nasıl olsa zaten o, arabasının anahtarını vermek için Hyorin ile görüşmek zorunda kalacaktı. Chan'ın arabasının anahtarını da isteyebilirdi onun yerine.
Bu şahane bir fikirdi. Hemen buraya gelip Chan'ı evine bırakması için Jisung'u arayacaktı şimdi. Ama elleri ceplerine gittiğinde kafasına dank etti ki telefonu da yoktu. Kafasını duvara vurmak istedi o an. O ki çevresi ve meslektaşları tarafından dikkati ve aklı başındalığıyla tanın biriydi, nasıl bu kadar dağıtıvermişti kendini bir gecede!
Telefonunda yukarda kaldığını fark edince birkaç saniyeliğine acaba çıkıp alsam mı diye kendi kendine düşündü ama sonra vazgeçti. Hiç Hyorin'den azar işitmeye ya da onun suratsız bir şekilde "Aramızdaki hasta-doktor sınırlarını koruyamadın Chan!" demesine hazır değildi. Yapacak bir şey yoktu. Buradan yürüyerek Jisung'un birkaç sokak arkadaki evine gidecek, sonrasına da oraya gidince bakacaktı.
Jisung'un evine doğru yola çıkmadan önce Hyorin'in arabasının yanına gidip sağına soluna baktı bir vuruk çizik var mı diye. Sonuç olarak araba Jisung'a emanette olsa Chan'ın sorumluluğundaydı. Başına bir iş gelmesi halinde hesabını o verecekti arabanın sahibine. Ama Tanrıya şükür ki Jisung arabayı dikkatli kullanmış, bulduğu haliyle sağlam bir şekilde getirip bırakmıştı. En azından buna sevinerek günü kurtarmaya çalıştı Chan.
Sonra kendi kendini düşürdüğü hale kendisi üzülerek iç çekip yürümeye başladı sokak boyunca. Anahtarı ve telefonunun yanı sıra aklı da yukarda kalmıştı istemeden. Yol boyunca kendince Hyorin'in ona ne kadar kızgın olduğunu tahmin edip durdu. Bir sonraki görüşmelerinde (O da olursa tabii) kızın haklı olarak ona saydıracağı şeyleri düşünüp üzülüyor, onun iyi niyetini suiistimal etmiş olmanın verdiği vicdan azabıyla adeta acı çekiyordu. Nasıl hemencecik uykuya dalıvermişti öyle! Halbuki sadece Hyorin'in ona bahsettiği kitabı getirmesini beklerken arkasına yaslanıp biraz dinlenmek istemişti. Gözlerini kapattığını bile hatırlamıyordu, uyuduğunun gene hiç farkında değildi.