13

493 43 119
                                    


Bir an önce büyümeye meraklı olan herkesin çocukluğu gibi benim küçüklüğümde yetişkinliği büyük bir heyecanla beklemişti yıllar boyunca.

Şimdi ise o küçük halimin çok büyük sandığı yaşlar olan, 3 ile başlayan iki basamaklı o yaşlardan birindeydim. Ama büyük müydüm tahmin ettiğim kadar?

Sanmıyorum.

Bir insan ne zaman tam anlamıyla büyürdü ki zaten? Ya da hiç büyür müydü?

Reşit olunca büyümüş oluyor muyduk? Ya da üniversiteyi kazanınca, hatta bitirince insan kendine büyümüş diyebilir miydi? Elbette hayır! Bunlar insanın en küçük, en tecrübesiz yaşlarıydı.

Peki ya işe girip çalışmaya başlayınca? Kendi parasını gönlünce harcamaya başlayıp, eve istediği saatte girip çıkabilince? Büyük mü oluyordu? Bunun da cevabı hayır. Özgür oluyordu ama büyümüyordu.

O zaman evlenip çoluk çocuğa karışınca artık gelişimimizi tamamlayıp büyürdük, değil mi? Büyümeliydik aslında çünkü kendi sorumluluğumuzun üzerine birde kurduğumuz yuvanın sorumluluklarını eklemiş oluyorduk ve bu bizi yetişkin yapardı, yapmalıydı.

Çok üzgünüm ama kötü haber şu ki; yapmıyordu. Bu da okulu bitirip bir işe girmek, kendi evinde yaşamak ya da evcil bir hayvana sahip olmak gibi sadece üzerimize tonlarca sorumluluk yıkan bir gelişme olabilirdi ama bizi büyütmezdi. Eğer büyütmüş olsa herkes iyi bir eş, iyi bir ebeveyn, iyi bir evlat olurdu ama kimse öyle değildi, her ebeveyn çocuk yetiştirirken hata yapardı ve bu da büyümemiş olduklarının en büyük kanıtıydı.

Peki ne zaman büyüyordu insan? Bir yaşı var mıydı bunun? Mesela kırklı yaşlara gelince büyüyecek miydim? Hayır! Çünkü benden büyük ve tecrübeli daha büyük yaş grubu muhakkak olacaktı. Altmış yaştan büyük, yetmişli yaşlar, yetmişli yaşlardan büyük doksanlı yaşlar vardı.

Fiziki olarak büyümekten bahsetmiyorum. Yaşlanmak değil anlatmak istediğim. Büyümek. Olgunlaşmak. Doğru kararlar alabiliyor ve verebiliyor olmak. Hataya düşmeyecek, yanlıştan uzak durabilecek o bilince ulaşmak...

Bunu niye anlatıyorum biliyor musunuz?

Çünkü otuz yaşıma kadar fark edemediğim bir gerçeği fark etmiştim üç ay önce.

Ben hiç büyümemiştim.

Annem hiç büyümemişti.

Babam hiç büyümemişti.

Chan hiç büyümemişti.

Chan'ı yetimhaneye bırakan annesi büyümemişti.

Hepimiz yetişkin bedenlerine sıkışıp kalmış küçük çocuklardık. Doğru düşünemiyor ya da mantıklı kararlar alamıyor olsak bile üzerimize yüklenen sorumlulukları yerine getirebilmek için çırpınıp duruyorduk. Yaptığımız her bir hatanın kendimizce bir bahanesi vardı. Arkadaşıyla oyun oynarken kavgaya tutuşan ve sonrasında 'Ama önce o benim saçımı çekti!' diye uyguladığı şiddete gerekçe gösteren anasınıfı öğrencileri gibi biz yetişkinlerde birbirimizin kalbini kırıp, hatta daha ileri bir seviyede birbirimizin hayatlarını mahvedip sonrasında 'Ama o da bana aynısını yaptı!' gibi saçma bahanelerin arkasına saklanıyorduk. Durum böyleyken 6 yaşında bir veletten ne farkımız vardı ki kendimize 'Büyük' demeye yüzümüz oluyordu?

Büyümediğimi fark ettiğimde yaptığım ilk şey odama kendi küçüklüğümden en sevdiğim bir fotoğrafımı asmak oldu. Sabah gözümü açtığımda gördüğüm o küçük beden, gülümseyen o masum yüz bana şunları hatırlatacaktı;

1) Kendini büyük görme. Çünkü hala bu fotoğraftaki gibi tecrübesiz ve acizsin.

2) Hata yapmaktan korkma. Çünkü hala bu fotoğraftaki gibi tecrübesiz ve acizsin.

GHOST/ BangchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin