9

471 54 96
                                    

Marty Rubin'in söylediği ve bana çok anlamlı gelen bir söz vardı;

"Zaman geçmez, devam eder."

O kadar haklıydı ki.

Bana cehennemdeymişim gibi hissettiren bir süreç yaşamış ve bu süreç boyunca kötü günlerin asla geçmeyeceğini düşünüp durmuştum. Geçmemişti de zaten. Örneğin babam daha iyiydi ama hala hastaydı. Ben kendi hayatıma geri dönmüştüm ama hala toparlanamamıştım. Bundan bir ay önce yaşanan ne varsa etkisi hala devam ediyordu. Ama hayatta öyleydi; devam ediyordu.

Bu yüzden sevdiklerimi kaybetme korkusunun üzerimde yarattığı travmatik etkiden kurtulmak için kendi kendimi tedavi etmeye başlamış, gündelik hayatıma geri dönerek kafamın içinde dönüp duran endişeleri bastırmak için kendimi başka şeylerle meşgul etmeye çalışmıştım. Evime ve kliniğe geri dönüp tekrardan hasta kabul ediyor, geçtiğimiz bir ay boyunca randevularını ertelemek zorunda kaldığım hastalarımı günümün boş aralıklarına sığdırarak mümkün olduğunca günümü dolu geçirmeye çabalıyordum. Bir bakıma işe yarıyordu da. Hastalarımla ilgilenmek, onları dinlemek ve onlara anlatmak da benim için bir terapi gibiydi. Onlar benim onları tedavi ettiğimi düşünürken aslında farkında olmadan onlarda beni iyileştiriyordu. Bu yüzden bir haftadan uzun bir süreyi sadece işime odaklanarak ve kendime düşünmeye fırsat bırakmayacak kadar çok çalışarak geçirdim.

Son konuşmamızdan sonra Chan'dan yeni bir mesaj aldığım o gün her zaman ki gibi odamda oturmuş bir sonraki hastamı bekleyerek kahvemi içiyordum. Bildirimde onun adını görünce heyecanla aldım telefonu elime. Hemen bildirime tıklayıp yazdığını okudum.

Deli Komutan:

Ben döndüm :)

Hoşgeldin

Deli Komutan:

Beni hala bekliyor musun?

Tabii ki

Deli Komutan
O zaman gönderdiğim misafiri kabul edersin belki?

Hangi misafir?

Kapı çaldı. Sekreterim girdi içeri.

-Lee Minho isimli biri sizinle görüşmek istiyor.

Büyük bir şaşkınlıkla mesajlara geri döndüm.

Ciddi olamazsın.

Deli Komutan:

Lütfen.

Kafamı kaldırıp kapıda benden cevap bekleyerek dikilen sekreterime baktım. Biraz arkasında Minho duruyordu. Onu gördüğümü fark edince elini kaldırıp gülümsedi. Bu durumda başka çarem yok gibi görünüyordu. Telefonumu kapatıp masanın üzerine bıraktım.

-Gelsin.

Minho bunu dememi bekliyormuşçasına açık kapının eşiğinde duran sekreterimin yanından sıyrılarak girdi içeri. Genç kızı kovarcasına kapıyı üzerine kapatıp masama doğru geldi. Onu selamlamak için ayağa kalktım. Elini uzattı ve tokalaştık. Oturması için masamın önündeki sandalyeyi işaret ettim ama oturmadı.

-Eğer sizin içinde uygunsa hiç oturmadan çıkalım. Sizi komutanımın yanına götürmek üzere emir aldım.

-Anlamadım?

-Chan üsteğmenim sizinle görüşmek istiyor. Sizi ona götürmem için beni gönderdi.

-İyi de böyle bir şey mümkün değil.

GHOST/ BangchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin