25

164 24 77
                                    




Rüya gördüğümü biliyordum.

Ama o kadar gerçekçiydi ki kendimi uyandırmayı bir türlü beceremedim.

Neresi olduğunu asla bilmediğim ucu bucağı olmayan boş bir arazide, gözün gözü görmediği bir toz bulutunun içinde, üstümdeki önlüğün eteklerini sanki onu üstümden çıkartmaya çalışır gibi havalandıran ve benim ilerlememe engel olan bir rüzgara karşı koymaya çalışarak ileri doğru yürüyordum. Yüzüme çarpan her bir kum tanesi bir jilet gibi etime çizikler atarken kollarımı kaldırıp gözlerime siper ederek kendimi korumaya çalıştım.

Etrafta tanıdık seslerin çığlıklarını duyuyordum. Bu sesler benimde içinde olduğum kum fırtınasının tam ortasından geliyordu ama ne kadar bakmaya çalışırsam çalışayım bir türlü onları göremiyordum. Ayaklarım bana sorma gereği duymadan, sanki asli görevleri buymuş gibi kumun içinde bata çıka ilerlemeye devam ediyorlardı. Buna rağmen sanki olduğum yerden bir santim bile uzaklaşamamıştım. Duyduğum seslere hala aynı mesafedeydim. Ne ben onlara gidebiliyordum ne onlar bana gelebiliyorlardı.

Derken birinin çaresizlikle yankılanan sesinin çok yakınımdan geldiğini duymamla olduğum yerde oraya zamklanmış gibi durmam bir oldu. Kimin sesiydi bu? Changbin? Jisung? İkisi de olabilirdi veya ikisi de olmayabilirdi. Duyduğum ses onların gerçek hayattaki sesine benzemiyordu ama o an nedense ikisinden birinin bağırdığını düşünmüştüm.

Peki neden bağırıyordu?

Daha dikkatli dinlemeye çalıştım. Nefesimi bile tutmuştum onu daha iyi duyabilmek için. Bir süre sadece kalp atışımı dinleyerek sessizlikte bir titreşim yakalamaya çalıştım.

"Siktiğimin rüzgarı!"

Ses yine aynı hırsla bağırdı. Ama bu sefer sesin kaynağını tanıyordum. Chan ciğerlerinden boşaltabildiği bütün havayla söylemek istediği son söz buymuşçasına bağırmıştı boşluğa doğru.

Rüzgar yürümeme hala engel oluyor olsa da bu sefer Chan'in sesine doğru ilerlemek için bütün gücümü kullanarak onun olduğunu tahmin ettiğim yere doğru yürümeye devam ettim. Daha bir adım bile ilerleyememiştim ama vücudumdaki bütün gücün bittiğini hissedebiliyordum. Adım atabilmek için olağanca gücümle inatla yürümeye çalıştım. O an Chan'i bulmayı o kadar kafama koymuştum ki beni yere sermeye yemin etmiş rüzgar ve etlerimi ince ince kesen kuma aldırış etmeden saatlerdir bir arpa boyu yol alamadığım arazide neredeyse yolun yarısına gelmeyi başarmıştım.

Ben hızlandıkça fırtınanın ortasındaki hortumun oluşturduğu boşluğu görebiliyordum. Ve fark ettim ki çevremde benim aksime rüzgara rağmen oldukça hızlı hareket edebilen bir sürü insan vardı. Dikkatli baktıkça ellerindeki silah detaylarını ve üstlerinin başlarının darmadağınık oluşunu bazısının kanlar içerisinde kaldığını fark etmiş ve bununla birlikte metanetimi koruyamayarak korkuyla çığlık atmıştım. Tam bu noktada bir süreliğine görüşüm bulanıklaşır gibi olsa da hızlı bir şekilde kendime gelip Chan'i bulmak için dikkatimi yeniden topladım.

Yanımdan geçen insanların yüzlerini göremiyordum ama hepsi tanıdık gibiydi. Sağa sola koştururken durup bana kısa bakışlar atıyor, hatta bazısı bana bir şey söylemek ister gibi bağırıyordu ama ne demek istediklerini anlamıyordum.

Birden birinin sırtıma dokunmasıyla irkilerek arkama baktım. Minho etrafımızdaki rüzgardan hiç etkilenmiyormuş gibi olduğu yerde saçı bile bozulmadan öylece durarak bana bakıyordu. O kadar yakınımdaydı ki bu kadar dibime sessiz sedasız girebilmiş olmasına şaşırarak bende ona baktım bir süre. Ve bu aralıkta fark ettim ki yaralıydı. Üstündeki asker yeşili tişörtün üstünde koyu kırmızı bir kan lekesi vardı. Göğsünü delip geçen merminin hem tişörtte hem de onun  beyaz teninde açtığı delik bariz bir şekilde orada olduğunu göstermek istercesine parlıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GHOST/ BangchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin