“Bir nefes mesafe olarak tanımlanır mıydı bilmiyordum ama bizim aramızdaki mesafe hep bir nefeslikti.”
Minho'nun hayatına dair pek bir şey bildiği söylenemezdi Hyunjin'in, zaten onu geri çeken de buydu hep. Adı ve birkaç şey dışında bilmediğim bir insan beni kendine nasıl çekebilir, tüm ilgimi üzerine nasıl toplayabilir diye düşünüyor ve bir adım attıysa iki adım geri geliyordu.
Minho'nun asıl hayatına dair ilk öğrendiği şeyin o an olmasını beklemezken salonda garip bir sessizlik hakimdi. Bu sessizliği bozmak adına Seungmin abisi dahil hepsine kısa bir bakış atmış ve "Ee," deyip gülmeye çalışarak Chan'ın kolunun altından çıkmıştı.
"Merhaba?" deyip Minho'ya ilerledi. "Abimin arkadaşısınız sanırım, ben Seungmin."
"Minho." dedi Minho onun elini sıkarken. Elleri ayrıldığı zaman bir adım geri çekilmiş, Hyunjin derin bir nefes vermişti. "Chan, Seungmin hoş geldiniz. Minho... Öğrencim aynı zamanda. Tanışıyorsunuz siz sanırım."
Minho sadece baş sallarken Chan da aynı hareketi yapmış ama Minho'nun aksine konuşmuştu. "Evet, lisede aynı sınıftaydık."
Hyunjin gülümseyerek Minho'ya baktı, acaba liseli Minho nasıldı? Aynı şimdi ki gibi hayran mıydı herkes ona, dersleri nasıldı, görünüşü, o zamanlar ki favori aktivitesi neydi hatta, aklına bir sürü soru doluşurken Seungmin ortamın gerginliğini dağıtmak için Hyunjin'i boynuna sarılmış, "Biz Chan ile odaya geçelim isterseniz," demişti.
"Rahatsızlık vermeyelim size."
"Yok," dedi Minho. "Benim için sorun değil."
Kaşlarını kaldırdı Hyunjin. "Öyleyse hep beraber yemek yiyelim mi?"
Üç kişiden gelen onayla beraber mutfağa geçmişler, Hyunjin ara ara masada sohbet eden Chan ve Minho'yu kontrol ederken Seungmin de abisine yardım adına tabakları koymaya başlamıştı.
Kulağına doğru eğildi. "Evimizde bir heykel var ve sen bana onun sadece arkadaşın olduğunu mu söylüyorsun?"
"Seung..." dedi Hyunjin, arkaya kısa bir bakış atmış duymadıklarına emin olup devam etmişti. "Bak yemin ederim ödevlerinde yardım etmem."
"Panikledin haha. Onu arkadaşın olarak görmüyorsun."
Seungmin keyifle gülerek masaya tabakları koymuş, Hyunjin de arkasından iç çekip kendine Minho'nun yanında bir sandalye çekmişti. Minho hırkasını biraz geri çekmişti, bu sayede bileğindeki akıllı saat ve damarlı kol yapısı gözükürken Hyunjin önüne döndü.
Sakin olmalısın, Tanrı bu adamı sen sadece aklını kaybet diye yarattı.
"Chan," diye konuştu sessizliği bozmak adına. "Liseyi nerede okumuştun?"
"Busan'daydık biz." dedi Chan. Minho'ya baktı. "Sayısal bölüm okuduğumuz için Minho'yu senin öğrencin olarak görünce şaşırdım."
Minho elindeki çubukları bıraktı. "Aslında bilgisayar mühendisiyim, okudum. Psikoloji hep ilgimi çekiyordu, bu yüzden ikinci bir üniversiteye hayır demedim."
"Voah," Chan hayretle güldü. "Cidden başarından hiçbir şey kaybetmemişsin, Minho okuldaki denemelerde hep birinci gelirdi. Başarın kadar görünüşünde değişmemiş, sekiz yıl cidden.... Voah..."
Hyunjin her ne kadar yemek yiyor gibi dursa da gözleri aslında Minho'nun üstündeydi, onun gerildiğini vücudunun verdiği tepkilerden fark edebiliyordu ama Minho gülerek Chan'a bakmış, "Sen de öyle," demişti.
"O zamanlar sana okuldakiler hayrandı şimdiyse farklı ülkelerden milyonlarca kişi. Yanlış hatırlamıyorsam hayalindi yapımcı olmak?"
"Evet, evet." dedi Chan. Güldü. "Teşekkürler."