“Dudaklarının arasında dudaklarım, bu anımızı bıkmadan sanata adarım.”
Aşk gerçekten çok büyük bir şeydi, tek bir duygu adı altında yüzlerce duygu yaşatabiliyordu insana. Göklere de çıkarıyordu, yerin metrelerce altına indirip boğuyordu da. Bazen sımsıkı sarıyordu, bazen de bir uçurumdan aşağı itiyordu.
Hyunjin kendini o uçurumun ucunda hissediyordu ve düşmemek için sımsıkı Minho'nun boynuna sarılmış, sanki yıllardır görüşmeyen iki kişinin özlemi misali sarılırken gözlerini kapatmış, andaki huzurun tadını çıkarıyordu.
Minho'dan birkaç santim uzun olmasına rağmen parmak uçlarında yükselmiş, sımsıkı sarılırken parmakları saçlarına karıştı ve hafif nemli saç diplerini okşadı. Boynunu öpmek isterdi, çekinmeden kokusunu içine çekip orada gerçekten saatlerini geçirmek isterdi.
Ama erkendi, biliyordu, bir gün aklından geçen tüm bu her şeyi çekinmeden yapacaktı.
Topuklarının üstüne basarken usulca geri çekilmiş, Minho'nun kapalı gözlerini araladığını fark etmişti. Birbirlerine bakarken Minho birkaç adım daha geri gitti.
"Gel," diye mırıldandı.
Evin karanlık olması dikkatini çekti Hyunjin'in, yine de başını sallamış ve sevdiği adamın çok merak ettiği evinin içine doğru birkaç adım atıp bedenini tamamen sokmuştu. Karanlık da olsa ay ışığının aydınlattığı kadarıyla eve göz gezdirdi, geri Minho'ya baktı.
"Karanlıkta mı duruyordun?"
"Yok," diye konuştu Minho. "Arka taraftaydım, spor yapıyordum."
Tek kolunu kaldırıp bandaj sarılı olan elini göstermiş, Hyunjin bir an boks yapan Minho'yu düşünürken nefesinin kesildiğini hissetmişti. İkisi Minho'nun çalıştığı yere giderlerken odaya girdikleri zaman gözlerini gezdirdi.
Çok büyük bir oda değildi ama tek kişinin egzersiz yapması için ideal bir şekilde düzenlenmişti, odanın en ucunda asılı kum torbası dikkatini çekerken Minho onun baktığı yere baktı.
Açıkladı. "Dünden sonra," diye konuştu. "İçimde bir şey var, zarar vermek istiyorum bir şeylere, bir insan, bir nesne gerçekten fark etmiyor. Zarar vermek istiyorum, ben de kendimi burada tatmin ediyorum işte."
Hyunjin yavaşça odadaki küçük bir dolaba ilerleyip kalçasını yasladı ve torbaya baktı. Anlayarak konuştu.
"İçinde öfke birikmiş," dedi. "Öfke genellikle birikerek oluşan duygudur, öfkeli olduğunda vücudun ısınır ve zarar vermek istersin. Öfke ve sinir aynıdır aslında fakat sinir anlıkken öfke birikip birikip bir anda ortaya çıkar."
"Çıkması için belli bir sebebe ihtiyacı var mı peki?"
Minho onun karşısına geçerken Hyunjin hafif karanlık odada gözlerini yüzüne çevirdi, sorusunu anlamaya çalışırken bakışları eline inmiş ve sökülen bandajı fark etmişti.
Uzanıp Minho'nun elini tuttu ve bandajı sökerken konuştu. "Birçok farklı şeye sinirlenirsin, o an patlayamazsın ve içinde kalır ama içinde kaldıkça ruh haline etki eder sonra da çok alakasız bir şekilde mesela o akşam yemeğinde sevdiğin bir şey yoktur ama patlarsın. Öfke iki şekilde akıtılır, ağlayarak ya da senin gibi böyle zarar vermek isteyerek. Yani çıkması için tek bir sebebe ihtiyaç yok."