"Biraz birikmişlik biraz da sensizlik."
Hyunjin ağır adımlarla sınıfa girdi, kalabalık anında sessizliğe bürünürken derin bir nefes almış ve kürsüye geçerken gözlerini kalabalığa dikmişti. Hep oturduğu yerde Minho'yu görmemek dudaklarını birbirine bastırmasına sebep oldu.
"Merhaba," diye konuşup saçını kulağının arkasına sıkıştırdı nazikçe ve ellerini birleştirip sınıfa baktı. "Nasılsınız?"
Gelen yanıtlarla gülümsedi, öğrencileri ne olursa olsun onun duygularını bir şekilde bastırabiliyordu. Gülümsemesi sahiciyken "Sevindim," deyip kumanda ile tahtayı açtı. "Ben de iyiyim."
Dersleri sabote edilmezdi o da zaten kimseyi sıkmazdı, genellikle sohbet ve tartışma havasında yaptığı için öğrencilerin çoğu sıkılmaya fırsat bulmazdı. O dersini anlatmış en sonunda da son kez kalabalık sınıfa bakmıştı.
"Ders bitmiştir, iyi günler."
Bilgisayarını ve eşyalarını alıp hızlı adımlarla sınıftan çıktı, arkasında bıraktığı kalabalık nefesini kesiyor gibiydi. Odasına geçmiş, Minho'nun olmadığını bilerek oyalanmaya çalışırken dün yarım bıraktığı kağıtlara kütüphaneye geçmişti.
Minho'nun her sabah erkenden gelip eşyalarını bıraktığı ve tüm gün boyunca da orada oturup herkesi kendine hayran bıraktıracak bir şekilde ders çalıştığı masaya gitti gözleri.
Kendi boş yerine de bakmış fakat ani bir kararla onun yerine ilerlemişti, kendisine bakan birkaç öğrenciye gülümseyerek selam vermiş ve masaya yerleşmişti.
Dün gece bu boş kütüphanede omuzları sarsıla sarsıla ağladığını bilmek bir an klavyedeki parmaklarını duraksattı, gözleri eş zamanlı kapanmış ve sakin kalmaya çalışmıştı. Suyundan birkaç yudum aldı, Minho cidden nasıldı öğrenmek istiyordu ama bu soruya şu an cevap alamayacağını biliyordu.
Herkesin görmeye alıştığı Minho'nun yerini Bay Hwang işgal etmişken çok geçe kalmadan işlerini bitirdiği gibi ayrıldı okuldan Hyunjin, eve geçmiş ve üstünü değiştirip salondaki koltuğuna oturmuş önündeki eskiz defterine karalama yapıyordu.
Dikkati tamamen onda, dalmış bir şekilde elini hareket ettirirken Seungmin ağır adımlarla odasından çıktı ve koltuğa oturdu. "Abi, biraz konuşalım mı?"
"Olur tabii," dedi Hyunjin, anında elindeki eşyalarını masaya bırakmış, kaşlarını kaldırmıştı. "Dersler mi yoksa Chan mı?"
Seungmin kafa salladı. "Aslında ben değil. Bu sefer senden konuşalım mı? Hep sen beni dinliyorsun ve seni dinleme sırasının bana geçtiğini hissediyorum."
Bu sözler beklenmedik olmuştu, Hyunjin kardeşinin ağzından çıkan cümlelerle hafifçe gözlerini büyütmüş sonra sorunun cevaplarını düşününce gerilerek kafasını iki yana sallamıştı. "Konuşmasak olmaz mı?"
"Ben bir şeyleri içime atınca beni zorla konuşturuyorsun," dedi Seungmin, alt dudağını sarkıttı. "Sen demedin mi içine atmak çok kötü diye, sen neden atıyorsun? Hı, söyle bakayım bana neyin var senin?"
Bilinmezlik zorlukta yutkunmasına sebep oldu, Hyunjin saçını kulağımın arkasına atarken omuz silkti. "Tarif edebilsem edeceğim aslında ama," diye mırıldandı. "Edemiyorum, ben bile bana neler olduğunu bilmiyorum."