“Yaklaş yaklaş, bebeğim bu tarifsiz bir haz.”
Minho ile böyle bir yakınlığa ulaşacaklarını cidden tahmin etmiyordu, ön sezileri güçlü bir insan olsa da özne Minho olunca kendinden emin olamıyordu. Şimdi karşısındaki Minho'nun eli kalbinin üzerindeyken kendini hızla geri çekti.
Hızlanan kalbi onu ele verirdi, gülümsemeye çalıştı. Ona güveni hissettirmiş, kabul ettirmişti. Aslında bu kadar kısa bir sürede kabul edeceğini tahmin etmiyordu sadece ve bu kadar kısa bir sürede kabullendiğini bilmek onu gülümsetti, Minho'nun üstündeki etkisi tahmin ettiğinden de fazlaydı.
"Buna cidden mutlu oldum işte," deyip güldüğünde Minho da güldü. "Sahici gülüyorsun," dedi. "Psikiyatristim bir keresinde sahte gülümseme ve gerçek gülümseme arasındaki farkı anlatmıştı. Gözlerinde parıltı var ve kısılmışlar."
Hyunjin ona baktı gülüşü daha da büyürken. "Gerçekten mutlu ediyorsun çünkü."
İkisi bu lafın üstüne bir süre konuşmadı, sessizlik devam ederken o da Minho'ya kafasını toparlaması için vakit vermiş, tekrar yerleştiklerinde Hyunjin de soğuyan kahvesine kısa bir bakış atmıştı.
Onun yerine tatlıdan birkaç çatal atıştırıp arkasına yaslandı, Minho görüntüyle ses kaydını başlatmış, Hyunjin derin bir nefes verip dudaklarını hareket ettirmişti. "Bana biraz gördüğün tedaviden bahseder misin?"
Başını salladı Minho. "Psikiyatristim önce insanlarla konuşmamı istemişti, kendimi geri çekmek sadece beni zarara sokarmış. Öyle demişti ve sanırım haklı da, insanların içinde oldukça onları öğreniyor, keşfediyorsun çünkü. Bu yüzden önce kalabalığa karışmayı denedim."
Ekledi. "Ben kalabalığa karışırken bir yandan da duyguların tanımları ve vücuttaki tepkileri nedir, ne hissettiğimizde ne gibi tepki veririz bunları öğreniyordum fakat hayatımda yolunda gitmeyen bir dönem oldu. Tedavi yarım kaldı, ben de umudumu kestim. Sana kadar."
"Ben..."
"Ben de bir etkin var," dedi Minho. "O kadar güçlü bir etki ki hissedebiliyorum fakat ne bilmiyorum ama öğreneceğim, o güçlü etkin bana bir ihtimal verdi ve gözlerini üstümde görmek de sana gelmemi sağladı."
"Cesaret." dedi Hyunjin. "Cesaret almışsın ki bana gelmişsin, bir şeylerden destek görmek, onun ihtimali ile yapamayacağımızı sandığımız bir işe kalkışmayı cesaret duygusu yaşatır."
Boğazını temizledi kişisele kaydıkları için. "Devam edelim. Acaba tanımlayabildiğin duygular var mı şu an?"
"Güven." dedi Minho ilk. "Net olarak tanımlayabildiğim şey güven ama aklımı kurcalayan, kabullenmeye çalıştığım birkaç duygu daha var. Endişe ve merak."
"Aslında en karmaşık duygulardan birini çözmüşsün," deyip gülümsedi Hyunjin. "Çoğu duygunun keskin belirtileri vardır vücudumuzda ama güven bir belirti vermez fakat sen onu tanımlamışsın, diğerlerini de zamanla tanımlayıp kabul edeceksin, eminim."
"Bir de sevinmek. Sevindim."
Hyunjin güldü, Minho da gülerken Hyunjin kaşlarını kaldırmıştı merakla. "Mesela gün içinde yapmayı sevdiğin şeyler var mı?"
"Sık sık ders çalışıyorum," dedi Minho. "Bir de dediğim gibi bilgisayar mühendisiyim, günümün geri kalanını da ona ayırıyorum. Kardeşlerimle ilgilenirim, Yongbok ile yemek yaparız, Jeongin ile daha çok video veya film, dizi izleriz."