Selam sevgili okurlarım!
Öncelikle, bölüm gelemedi evet, özür diliyorum. (Pazartesi bölüm atıp atmadığımdan emin değilim. Hatırlamıyorum.)
Gezideydim, şu an evdeyim. Biraz dinlendim ve bu bölümü size armağan ediyorum. :))
Keyifli okumalar!
Sizi seviyorum🤍
18. Bölüm - Sonsuzluğun Ölümüne Kadar
Her şey bir yere kadardı, gerçek sevgi ölüme kadar uzanırdı. Herkes sonsuzluk derdi ama bence sonsuzluk bizlerdik, biz ölünce ise sonsuzluğun ölümü olurdu. Yani sonsuza kadar değildi her şey, sonsuzluğun ölümüne kadardı.
Orada iki saat boyunca sarılarak oturduk, Anıl krizdeymişçesine ağladı, hayat ya bu, canından olanı kötü bir halde görmek canını yakardı. Sanki yanan canın değilmiş gibi.
Canın yanardı, yanardı ama buna direnirdin. Tekrardan söylüyorum, bu satırları sen yazıyorsun, direnenler yazıyor, beni anlayan herkes. Unutma, sonsuzluğun ölümüne kadar beraberiz, direniyoruz. El eleyiz, biz herkesiz.
"Gidelim, üşüyeceksiniz." Herkes ayaklandı sözlerimle. Artık düşündüğüm, üşüyecek diye korktuğum dört kişi vardı, beşincisi emin ellerdeydi.
Yol boyunca hiç konuşmamıştık, bu sessizlik beni üzüyordu, Anıl'ın böyle bir patlama yaşamış olması kalbimin her tarafına bıçak gibi saplanmıştı.
Özellikle Kara'nın sessizliği. Onlar Almira ile el ele gelmişlerdi, onları gördüğümde gözlerim istemsizce Özgür'e kaydı. Gülümsüyordu ama buruktu. İç çekerek bakışlarını üstüme çevirdi, gözlerimi kaçırdım.
Çadırlarımıza geldiğimizde Anıl hızla çadırına girdi, arkasından bakarken derin bir nefes aldım, çok sarsmıştı beni bu iki saat.
Her yer süslerle, balonlarla ve yapay gül yapraklarıyla doluydu. Burayı toplayamayacak kadar yorgun hissediyordum, bitik, tükenmiş.
"Şey, yanında yatayım mı?" Özgür'ün sorusuyla irkildim. Bakışlarım ona döndüğünde olumluca salladım kafamı.
Hava kararmıştı, Almira ve Kara ateşin çevresindeki odundan koltuklarda oturuyordu. Almira başını Kara'nın omuzuna yaslamıştı. Kara ise koluyla sarmıştı Almira'yı. Bu halleri beni çok mutlu ediyordu.
Almira rol mü yapıyordu, gerçekten aşık mı olmuştu anlamıyordum, ama yine de mutlu gözüküyorlardı.
Özgür ile çadırıma girdiğimizde kendimi neredeyse atıyordum. Başımı yastığa koyduğumda gözlerimi kapadım, çok yorgundum.
Aslında ruhum yorgundu, kalbim.
Bu his hiç iyi değildi, kötü hissettiriyordu. Sırtımdaki ağrıyla hafifçe inledim. Hayatın omuzuma yüklediği yükler kamburumu oluşturmuştu, kamburum sırtımı ağrıtıyordu.
Canım hiç acımadığı kadar acıyordu, Su için, annem için. Ruhum için, kalbim için, kendim için, Özgür için...
Özgür'ün varlığını hatırladığımda gözlerimi açtım. Yanıma yatmış çadırımın tavanını seyrediyordu. Gözleri yorgun bakıyordu, bu gece hepimiz aşırı yorgunduk.
Ona baktığımı hissettiğinde gözleri bana döndü, burukça gülümsedi. "Rapunzel, sırtım ağrıyor, kamburum ağrıyor. Bu çadırı kendi çadırımdan çok seviyorum. Sırtımdaki yükleri burada bırakıp dinleniyormuşum, kamburum hafifliyormuş gibi hissediyorum. Bu çadırı seviyorum, Rapunzel." Gülümsedim sözleriyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktası
Teen FictionO, hayatın getirdiği zorluklara ve birden hayatını alt üst eden dönüm noktalarına alışıktı. Peki, o ormana bırakılmasaydı? O orman dönüm noktasımıydı? O ormana bırakılmasaydı daha iyisini yaşayabilirdi ve daha kötüsünüde. Ama kader, bu yolu seçm...