Selam!
Bölüm gelmedi uzun zamandır, çok üzgünüm. Evet, uzun zaman olmadı, kabul ediyorum. Ama ne yapalım, bizim için iki üç gün bile çoook uzun bir süre. Çok üzgünüm ve özür diliyorum.
Sizi beklettiğim içinde harika sonlu bir bölüm yazabilirim diye düşündüm.
Sizi seviyorum...
Keyifli okumalar bebeklerimmm... <3
16. Bölüm - Sonsuzluk Bağı
Yalnız olmak sadece tek kişiler için geçerli değildi, yüz kişi bile olsan yalnız olabilirdin.
Biz, altı kişi birden yalnızdık, yalnızlığı paylaşanlardık.
Ve sen, sen yine yazıyorsun bu satırları. Gel, yalnızlığımızı beraber paylaşalım. Yalnız olmak tek kişilik değildir, berabersek, el eleysek beraber yalnızızdır. Sen yalnız değilsin, beraber yalnızız. Ve unutma, ben varsam, biz varsak ve onlar varsa, yalnız değilsin. Beraber paylaşsakta bazı yalnızlıkları, biz yalnız değiliz. Her yalnız, biz varsak yalnız değildir, çünkü biz umuduz, yalnızlıklara kalabalığız, bazı yalnızlıklarıda paylaşanız. Gel, beraber paylaşalım yalnızlıkları, gel beraber umutlanalım, gel, beraber kalabalık olalım.
İnsanlar her şeydi, kötü, iyi, katil, doktor. Onlar ise, her şeyimdi. İyiliğim, kötülüğüm, sevgim, nefretim, merhametim, acımasızlığım ve her zerrem.
Onlar yok ise, Mavi'de yoktu; onlar var ise, Mavi her zaman canlıydı.
Kalbim onlar ile doluydu. Başkasını alamayacağımı biliyordum. Kalbimde boşluk kalmayacak kadar doldurmuştum onları oraya, yıllardır bomboş olan kalbim, onlar için atıyordu.
Almira'nın odasında Kara Almira'nın tuttuğu eline kafasını yaslamış, orada uyuyordu. Anıl koltukla, Özgür masaya kafasını yaslamıştı. Hepsi uyuyordu. Ben uyumayı denemiştim ama olmuyordu. Bende hepsine bakarak düşünüyordum.
Kalbimi, geçmişimi, çocukluğumu... onlar varken de çocukmuşum gibi hissediyordum, yaşlıymışım, gençmişim. Her yaşımdaydım, geçmişte, şimdide ve gelecekte. Onlar varken, imkansız yoktu, onlar varken, imkansızların olması mucize bile değildi. Sanki çok normaldi her şey.
Yürümem, Anıl'ın konuşması. Vurulmam, ölmemem, gülmem, uyumam, ve... neyse.
Özgür'ün kıpırdandığını hissettim. Yeşil gözleri açıldığında gözlerimiz çarpıştı. Gülümsedim, gülümsedi. Bunu seviyordum, aynı anda gülümsemeyi. Tüm acılar siliniyordu.
"Uyumamışsın." Kafamı salladım. "Uyku tutmadı." O da salladı. "Hadi, yemek yemeye inelim. Sen acıkmışsındır." Sonra midemin boş olduğunu hissettim, hayır demedim. Kalktım, o da kalktı. Almira'ya son bir bakış atıp çıktım kapıdan, yeşil gözleride arkamdan geldi.
"Acıktın, değil mi?" Sadece gülümsemekle yetindim.
Bazı gülümsemeler, yaşadığını hissettirirdi insana, o da bana öyle gülümsedi.
"Ne yemek istersin?" düşünüyormuş gibi elimi çeneme koydum, çocuk gibi kaşlarımı çattım. "Sanırım... tost yemek istiyorum!" Elini burnuma dokundurdu ve yine gülümsedi. Çok gülümsüyordu, ilk gördüğümde çok soğuk biri gibi gelmişti.
Bir masaya oturduk, garson geldi ve siparişlerimizi aldı. "Almira vurulduğunda, oradaydın, değil mi?" Kafamı evet anlamında salladım. O anı hatırlamak kalbimde bir yerde sızladı.
"Peki, gördün mü, kimin vurduğunu?" Bu sefer hayır anlamında salladım. "Konuşabilirsin." Konuşursam ağlardım o yüzden yine kafamı iki yana salladım. O da pes etti ve anlayışlı gözleriyle bana baktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/340309714-288-k353286.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktası
Ficção AdolescenteO, hayatın getirdiği zorluklara ve birden hayatını alt üst eden dönüm noktalarına alışıktı. Peki, o ormana bırakılmasaydı? O orman dönüm noktasımıydı? O ormana bırakılmasaydı daha iyisini yaşayabilirdi ve daha kötüsünüde. Ama kader, bu yolu seçm...