17. Bölüm

17.9K 1K 91
                                    

Akgün'ün bizi getirdiği restorana buruk bir tebessüm ile bakıyordum. Burası o gün ağlayarak girip yüzümü yıkadığım restorandı. Sahile gelmiştik Akgün ile. Hatta arabayı tam o izbe kayalıkların önüne çekmişti. Ve şu an arabanın içinde çok garip bir hava vardı.

Her şeyin başladığı yerdeydik.

Yaklaşık beş dakikadır süregelen sessizliği derin bir nefesin ardından ben bozdum.

"O gün," kısık ve devamı olduğunu belli edercesine konuşuyordum.

"belki de o kediyi görmeseydim ya da umrumda olmasaydı tanışamayacaktık. Makbule'nin bir evi olmayacaktı, benim sıkıntılarıma çare bulan bir sırdaşım olmayacaktı, hâlâ beni anlayan bir insan olmayacaktı şu koca dünyada."

"Düşününce ne de çok şey geçti o günün üzerinden başsavcım." Minik bir tebessüm dudaklarımda yer edindiğinde Akgün'ün de benden bir farkı yoktu. Gözlerimiz birbirine tutunmuş sanki aramızda yılların beraberliği varmış gibi bakıyorduk birbirimize. Halbuki ne kadar geçmişti bunca zamanda.

"Neredeyse iki ay olacak sana yazdığım günün üzerinden. O günden beri ilgini en derinlerime kadar hissettirdin, derdime ortak oldun. Kimi zaman çocukluklarıma, şımarıklıklarıma katlandın. Benim için hiç kimsenin yapmayacağı şeyleri yaptın. Kendimi yıllar sonra ilk defa seninle beraber yalnızlığımdan kurtulmuş gibi hissettim. Belki de sana olan minnetimi davranışlarımla gösteremiyorum ama sana çok şey borçluyum Akgün. İyi ki varsın."

Uzun soluklu bir konuşma yapmıştım ve gelin görün ki gözlerim çoktan dolmuştu. Ama daha da şaşırdığım bir şey olmuştu. Akgün'ün de gözleri yaşarmıştı.

"Akgün, ağlıyor musun?" Sesim az önceki duygusallığı hissettiriyordu ancak eğlendiğimi de belli ediyordu.

"Yok yavrum, ağlamıyorum."

"Gözüme toz kaçtı de tam olsun."

"Allah Allah, sen kendi halini görmüyorsun tabii bana laf ediyorsun."

"Af buyurun başsavcım."

"Affediyorum seni ufaklık." Dediğine gülerek karşılık verdim. Eğlence anlayışını seviyordum, yaşına göre çok eğlenceli ve espritüel bir yapısı vardı ve bu benim işime  geliyordu.

"Hadi Alçin, iyice duygusala bağladın bizi, aç kaldık aç aç."

Bu dediğiyle beraber yerinde hareketlenip arabanın kapısını açmıştı. Ben de onunla eş zamanlı olarak aşağı indiğimde hemencecik yanıma gelerek elini belime sararak beni iyice yanına çekti. Kabul edelim ki etkileyici.

Beni yönlendirmesi ile restorana girdiğimizde birkaç kişinin dikkatli bakışları bizi bulmuştu. Yani buna alışmam gerekiyordu sanırım sonuçta İstanbul Başsavcısıydı yanımdaki adam. Tanınması çok da olağanüstü bir durum değildi.

Tabii tanınır, sonuçta herkes senin gibi dünyadan bir haber yaşamıyor

Boş yapma.

Oturacağımız masaya geldiğimizde sandalyemi çekerek centilmenlik göstermişti ardından kendi sandalyesine geçmişti. Biz önümüzde duran menülere bakarken yanımıza orta yaşlı bir adam gelmişti. Akgün'ün bakışları çok geçmeden adamı buldu.

"Hoş geldiniz Akgün Bey, herhangi bir isteğiniz var mı?"

"Hoşbulduk Emir abi, yanımıza bir garson göndersen yeter."

"Hemen efendim." Adam dediği şeyle beraber uzaklaştı.

"Adamı nereden tanıyorsun?"

"Arada geliyorum buraya, gide gele tanıştık işte."

"Anladım."

Çık geçmeden yanımıza garson gelmişti. Güzel bir garson. Oldukça hoş bir yüzü ve sarı saçları vardı benim aksime. Evden çıkarken kıyafetim konusunda bu kadar umursamaz olmam ilk defa canımı sıkmıştı.

"Siparişinizi alabilirim dilerseniz." Kadın gözlerini Akgün'den çekip bana bakmaya zahmet etmiyordu bile ve bu oldukça snirlenmeme neden oluyordu.

"Serpme kahvaltı lütfen," ardından bana döndü.

"Sana da uygun mu güzelim?" Aferin başsavcı sen hep böyle ol elin kızına koz verme.

"Evet evet, uygun."

"Pekala, başka bir isteğiniz?" Bu sefer ben konuşmuştum.

"İki limonata alalım." Akgün seviyor muydu  bilmiyordum ama sevsindi.

"Tamamdır, birkaç dakikaya getirilir efendim." Diyerek yanımızdan ayrıldı. Gözleri Akgün'de mi kalmıştı sanki?

"Önüne dön Alçin, kızı gözlerinle yedin." Alayvari konuşmasıyla kaşlarım çatık bir şekilde ona döndüm.

"Ne ilgisi var ya, sen yanlış görmüşsün."

"Sen öyle diyorsan." Gülüyordu resmen.

{×}

Kahvaltı faslı bittiği için arabaya binmiş eve gidiyorduk. Açıkçası üzgündüm. Onunla daha fazla vakit geçirmek istiyordum ama zaten dün gece benimle kalmış şimdi de benimle vakit geçirmişti. Daha fazlasını istemek bencillik olurdu. İki gündür aksattığı bir işi vardı ve benim bunu anlamam için sözünü etmesine gerek yoktu. Yaptığı meslek son derece önemli ve kutsal bir meslekti. İki gündür onu işinden alıkoyuyordum.

"Geldik." Akgün'ün bana hitaben söylediği şey ile birlikte önce camdan dışarıya baktım, evimin önündeydik. Sonra Akgün'e döndüm. O çoktan arabadan inmiş beni bekliyordu. Fazla bekletmemek adına hızlıca indim ve yanına gittim. Ondan beklemek yerine ben sarıldım boynuna.

O da anında ellerini belime yerleştirip boyuma gelebilmek için eğilmişti.

"Yine gel olur mu?" Sesim mutsuz bir çocuk gibi çıkmıştı.

"Hayır, bir sonraki sefere sen benim evime geleceksin." Hayır dediğinde önce bir korkmuştum ama sonrasında içini ferahlatacak şeyler söylemiş ve beni son derece mutlu etmişti.

"Fark etmez seni göreyim yeter." Benden yavaşça ayrıldı.

"Hadi, esmeye başladı. Eve gir."

"Hıhım" onu onayladıktan sonra eve doğru adımlamıştım. İçeri girene kadar beni beklemiş sonrasında o da gitmişti. Ben de asansöre binerek kendi katıma çıkmıştım.

Eve girdiğimde kendimi yalnızlığım eşliğinde koltuğa atmıştım.

Akgün'ü şimdiden özlemem normal miydi?







BÖLÜM SONU

Oylarda artış var, hepinize teşekkür ederim bebişlerim.

Bence bu bölümü 50 oy yaparız, size güveniyorum.

Sonraki bölümde görüşmek üzere.🐣

Düzenlendi 11.11.2023

BAŞSAVCI || Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin