Bölüm 30 ∞ Ölmüş olamaz!

143 9 5
                                    

Karşımda oturan adamın görüntüsü bulanıklaştı. Demir saçmalıyordu. Her şey bu kadar kolay olmamalıydı. Bir anda herşey evlilikle sonuçlanamazdı.

Kendine gel Su. Sen Paul'a aitsin. Başka bir adama aitsin.

Bir yanım böyle söylerken diğer yanım Demir için yanıp tutuşuyordu.

Gözümden süzülen yaşa aldırmadan oturduğum yerden kalktım ve çantamı koluma alıp restoranttan çıkmaya çalıştım. Tam ilerliyordum ki Demir kolumdan tutarak beni kendine çevirdi.

"Ben... Ben üzgünüm. Evlilik teklifinin seni bu kadar üzebileceği aklımın ucuna bile gelmezdi." Yüzündeki şaşkın ifade kalbimi parçalıyordu. Onun karısı olmayı Su Savaşan olmayı o kadar çok istiyorum ki...

Ama diğer bir tarafım da çok büyük bir aşk için tutuşuyordu. Bunu Paul'a yapamazdım. Bunu haketmiyordu o...

"Bırak kolumu. Lütfen." diye yalvardım sakin ve yumuşak bir şekilde. Kolumu hafifçe serbest bıraktı ve başını öne eğdi.

Hemen arkamı döndüm ve restoranttan çıktım. Gözlerim taksi arıyordu. Lanet olası bir taksi bile yoktu. Arkamı döndüğümde Demir'in restoranttan dışarıya çıktığını ve bana doğru geldiğini farkettiğimde bulduğum ilk ara sokağa girdim.

Ara sokaklara girmeyi hiç sevmiyordum. Beni ürkütüyorlardı. Ama başka seçeneğim yoktu.

Etrafta göz gezdirdim. İstanbul'un yerli yabancı bütün serserileri bu sokakta toplanmıştı adeta. Daha sabah olmasına rağmen bütün ara sokak barların son ses müziği ile sallanıyordu.

Koşturmayı bırakıp yürümeye başladığımda içimdeki korku daha da açığa çıktı. Neresiydi bu lanet olası yer? Nasıl bir yere girmiştim ben?

Duman kokusu ciğerlerime işliyordu. Bu sokaktaki herkes arkasını duvara yaslamış bir şekilde elindeki kalın sigaraları içiyorlardı. Bu sigaraların çıkardığı duman o kadar fazlaydı ki önümü görmekte zorlanıyorum bile diyebilirdim.

Sonunda ara sokağın sonunu gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. Kalabalık caddeye doğru yürümeye başladığımda içimin rahatladığını hissettim.

Caddeye çıktım ve derin bir nefes aldım. Şimdi geriye kalan tek şey kendime bir taksi bulup eve gitmekti. Görünürde bir taksi yoktu.

Cadde boyunca yürümeye karar verdiğimde yönümü değiştirdim ve yürümeye devam ettim. Bir süre sonra yanımdan gelen korna sesi ile irkildim.

Gördüğüm kişi ile bir kez daha şoka uğradım. Bu Paul'du. İyi ama bu kılık kıyafet de neydi? Niye takım elbise giyiyordu ve altında son model bir Jeep vardı?

Eli ile bana arabaya binmem için işaret ediyordu. İtiraz etmeden arabaya bindim. Yüzüne bakmamaya çalışsam da ağladığımı bir şekilde fark etmişti.

"Hey, hey, hey. Sen ağlamışsın." Elini yanağıma götürdüğünde titredim ve gözlerimdeki yaşların dökülmesine izin verdim.

"Hayır, ağlama bebeğim." Paul'un beni sakinleştirme çabaları devam ederken, göz yaşlarımı durdurmaya çalıştım. Sonunda sakinleştim ve derin bir nefes aldım.

"Bana her şeyi anlatabilirsin. Bunu biliyorsun değil mi?" diye teklif sundu Paul. Bunu kabul etmemeliydim. İçimde ona karşı büyük bir aşk besliyor olabilirdim ama hala ona karşı bir öfkem vardı.

"Bize ne oldu böyle Su? Benimle hiç konuşmayacak mısın?"

Konuşmalı mıyım?

Bakışlarım karşıya odaklanmıştı. Hiçbir şey yapmadan karşıya bakıyordum.

Aşk Bizden Yana (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin