BÖLÜM 17 ∞ Yalan

363 15 0
                                    

Hastaneden taburcu olmamın üzerinden 1 hafta geçmişti. Kendimi herzamankinden daha iyi hissediyordum fakat kurşun yarası arada bir kendini hatırlatmak üzere acıyordu.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda yatağımın yanındakş puf koltukta uyuyan Paul gözüme çarptı. Tanrım çok tatlıydı. Doktorlar, çok hareket etmemem gerektiğini söyleyince o da bana yardım etmek istemişti.

Onu uyandırmamak için yataktan yavaş yavaş kalkmaya çalışsamda beni hissetti ve aniden gözlerini açtı.

"Nereye? Kalkmak yasak. Yat bakalım yerine."

"Paul. Sen benim annem değilsin. Ve tuvalete gitmem gerekiyor."

Gülmemek için kendimi zor tuttum.

Hızlı adımlarla koridora çıktım ve tuvalete doğru yürüdüm. Tuvaletteki aynaya baktığım anda yerimden sektim.

"Tanrım! Bu halin ne?" Diye sordum kendime yüksek ses ile.

Hemen elimi yüzümü yıkadım ve ardından cilt temizliğimi yaptım. Kendimi yeni bir güne hazırladıktan sonra bu hazırlıkların gereksiz olduğunu hatırladım. Sonuçta bütün gün yatakta yatacaktım.

Odaya girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey yatağımdaki tepsi olmuştu. Bana kahvaltı hazırlamıştı. Ona baktım ve dudağına bir öpücük kondurdum.

Yatakta kahvaltıma başlamadan önce ayaklarımı örttüm ve televizyonumu açtım. Paul da yanımdaki puf koltukta kahvaltısını ediyordu. Ona bakıp gülümsedim ve bal ile doldurulmuş olan tabağa ekmeğimi bandırdım. Normal insanlar balı ekmeğine bıçakla sürse de benim farklı bir yöntemim vardı. Çatala ekmeği tak ve bal tabağına bandır. Biliyorsunuz. Yemek yemeği hiç sevmem ya (!).

"Sue. Midemi bulandırıyorsun. Yavaş ye."

Haklıydı. Bu odada erkek o muydu yoksa ben miydim hiç belli olmuyordu. Ona yüzünü ekşitmiş küçük şımarık bir kız suratı yaptıktan sonra televizyona doğru döndüm.

"Bakıyorum da iyileşmişsin."

"Ah tabii. Dırdırlara yarın başlarım artık." Dedim ve tabağımdaki zeytini ağzıma koydum.

Birden Paul'un telefonu çalıverdi.

"Ah pardon. Bi dakika bekle." Dedi ve içeriye giderek teşefonunu açtı. İyi de neden benim yanımda açmamıştı ki?

Omuz silkerek televizyona döndüm ve filmi izlemeye devam ettim. Gözlerim ne kadar televizyona kilitli olsa da kulaklarım ve aklım, Paul'un telefon konuşmasındaydı.

"Sana beni rahatsız etme demiştim. Hayır... Biraz daha beklemelisin... Şimdi olmaz tamam mı?"

Kiminle konuştuğunu gerçekten merak etmiştim.

Telefon konuşmasını bitiren Paul odaya girdiği anda kendimi toparladım ve gülümsememi takındım.

"Kimşnle konuşuyordun?" Diye sordum gülümseyerek.

"Kardeşimle konuşuyordum." Dedi kafasını eğerek. Yalan söylüyordu. Resmen bana yalan söylemişti.

Sakinleştim ve tekrardan gülümseyerek televizyona baktım. Kahvaltımı bitirdiğimi farkeden Paul, tepsiyi önümden aldı ve mutfağa doğru yol aldı. Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım ve yüzümdeki o salak gülümsemeyi, ihanete uğramış kız ifadesine bıraktım.

Bir yandan bana neden yalan söylediğini düşünüyor, bir yandan da yalan söylediyse önemli bir şey olduğunu düşünüyordum. Bu düşünceler topluluğu Paul'un odaya ani giriş yapması ile birden kayboldu.

"Julien seni bugün aramadı mı?" Diye sordu.

"Mesaj attım ama bana cevap vermedi. Muhtemelen bir işi çıkmıştır.

Bu cevabın üzerine kafasını yere doğru eğdi ve derin nefes alıp verdi. Paul'un davranışları çok garipti ve bu beni korkutuyordu. Neler olduğunu anlamak için sorular sormak istesem de buna cesaret edemiyordum.

Günün geri kalanı da böyle garip davranışlarla geçmişti. Akşam yemeğimizi yemiş ve televizyonun karşısına kurulmuştuk. İzlediğimiz film eski zamanlarda yaşanan bir aşk hikayesiydi. Ben elimde mendilim ile filmi duygusal bir şekilde izliyordum fakat Paul, öküz gibi sadece televizyona bakıyordu. Ne anlar ki aşk filmlerinden?

Gözlerimi devirdim ve televizyona geri döndüm.

Normalde aşk filmi izleyen çiftler nasıl olur bilirsiniz. Sarmaş dolaş olurlar ve en duygusal sahnelerde birbirlerinin dudaklarına öpücük kondururlardı. Fakat biz, ayrı ayrı oturarak izliyorduk filmi.

"Sen ağlıyormusun?"

Ona baktım ve omzumu silktim. Oturduğu puf koltuktan kalktı ve içinde yattığım çift kişilik yatağın boş kısmına yattı. Beni sıkıca sararak kendine çekti. Nefesi kulağımı ve boynumu ısıtıyordu. Ona doğru döndüm ve gözlerine baktım. İkimiz de gülümsüyorduk. Kendimi daha da iyi hissediyordum. Dudaklarımız birleşti ve öpüşmeye başladık. Bir süre sonra durdu ve bana baktı.

"Her zaman sev." Dedi.

Gülümsedim ve bir daha öptüm. Tam o sırada telefonu çaldı. Hızlı hareketlerle ayağa kalktı ve odadan dışarıya çıktı. Ağzım açık kalmıştı. Paul beni bir kez daha kırıyordu. Çok şaşkındım. Şaşkınlığımı bir tarafa bırakarak Paul'un konulmasını dinledim.

"Ne? Gelmemi mi istiyorsun? Sana parayı şimdi veremeyeceğimi söylemiştim. Seninle orda hesaplaşıcaz öyleyse."

Sesi kesildi birden. Ortalığı büyük ve sonsuz bir sessizlik kapladı. Odaya girdiğinde perişandı. Yüzünün rengi beyaza bürünmüştü. Ben de pek iyi gözükmüyordum. Gülümsemiyordum artık ona karşı.

"Benden... Benden ne saklıyorsun?" Dedim gözyaşlarıma hakim olmaya çalışarak.

"Sue yapma lütfen... Bak., şimdi gitmem gerekiyor tamam mı?"

Kafamı iki yana salladım ve akan gözyaşı damlacıklarını parmağımla sıyırdım. Ona baktığımda yüzünde şaşkın bir ifade vardı.

"Gitmem gerekiyor Sue. Beni affet olur mu?" Dedi ve cevap vermemi beklemeden arkasını dönüp gitmişti.

Odada sadece ses kirliliği yaratan televizyon ve ben vardım. Yatağın ortasında diz çökmüş, gözyaşlarına engel olamamış ben...

Merhaba arkadaşlar. Yurtdışında olduğum için bu bölüm biraz gecikti. Ama sağ salim şuan ülkemdeyim ;) umarım bu bölümi beğenmişsinizdir. Okuyucu sayısı beni çok sevindiriyor. Herkese çok teşekkür ederim, hepşnizi çok seviyorum... Okuduktan sonra yorum yapmayı ve votelamayı unutmayın. Çok öpüyorum. ;)))

Aşk Bizden Yana (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin