Bölüm 25 ∞ Ödeşmiş Olduk

270 17 4
                                    

Yeni bir ortak daha...

İçimden yeni ortağın iyi biri olmasını istiyordum.

Boğaz'a yaptığımız ziyaret beni yorgun düşürmüştü. Eve girer girmez kendimi oturma odasındaki koltuklara attım. Televizyonu açtım ve odaklanmaya çalıştım. Fakat düşüncelerim Demir'e kayıyordu. O adam beni kendine hayran bırakıyordu. Yakışıklı ve tertemiz yüzü, incecik kaşları ve yapılı vücudu beni benden alıyordu adeta.

Aslında şu an ihtiyacım olan tek şey, Demir'i şişire şişire överek anlatacağım yakın bir arkadaş. Evet bir tane can dostum vardı ama o artık yanımda olamazdı.

"Sen hiçbir zaman akıllanmayacaksın değil mi?" Dedi Julien sert bir sesle.

"Haksızlık ediyorsun. Benden birşeyler saklıyordu."

"Evet aynen öyle. Senden her zaman birşeyler saklıyordu." Hiçbirşey demeden telefonda öylece onu dinliyordum.

"Biliyor musun? Senden ve bu şımarıklılığından bıktım artık." Sesi titremeye başlamıştı. Sanırım ağlıyordu. Zorlandığı tek şey New York'taki hayatımı geride bırakıp İstanbul'a yerleşmem olmuştu. Onu bir anda bırakıp gittiğim için bana çok kızgındı.

"Buraya gelmeye mecburdum Julien. Babam kalp krizi geçirerek öldü, benden birşeyler saklayan gizemli bir sevgilim vardı. Bunlardan dolayı herşeyi bırakıp buraya gelmek zorundaydım." Sinirlerim tepeme çıkmışcasına bağırıyordum.

"Bu kadar zaman senden uyuşturucu kullandığını saklaması ne kadar garip değil mi? Hiç mi anlamadın?"

"Kes sesini!" Öyle bir bağırmıştım ki, buna kendim bile inanamamıştım.

"Sen hayal dünyasında yaşamaya devam et Su." Dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Dizlerimin üstüne çöktüm ve ellerimi yüzüme kapattım. Kendimi yanlız ve savunmasız hissediyordum.

*

Oturduğum sofada yaptığım uyku sefası sona erdiğinde ayağa kalktım ve saate baktım. Aman Tanrım! Geç kaldım!

Hemen odama koştum ve gardrobumun içinde kıyafetleri karıştırmaya başladım. Sonunda kendime rahat birşeyler bularak üzrme geçirdim. Hava biraz soğuk olduğundan üzerime ceket aldım ve evden çıktım.

Bir taksi durdurdum ve bindim. Ofisin yerini tarif ettikten sonra gözlerimi kapattım ve yarımkalan uykuma devam etmeye çalıştım. .

Maalesef ki her sabah uzun gelen mesafe bugin kısacıktı.

Parayı ödedikten sonra binanın içerisine girmek için yürüdüm

"Günaydın Su hanım." Diye karşıladı beni kapıdaki genç görevli. Tam içeriye girecektim ki arkamdan bana seslenen ses ile durdum. Bu son model arabasının arka koltuğundan inen Demir'di. Şoförüne birşeyler söyledikten sonra yanıma geldi.

" Günaydın Su. Bugün nasılsın?" Dedi ve gülümsedi.

"İyiyim Demir bey. Siz?" Dediğim anda parmağını dudaklarıma bastırdı.

"Bey yok. Sadece Demir var." Dedi ve çarpık gülümsemesitle içeriye girdi.

Ben de arkasından giderek asansöre bindim. Asansörde bizden başka kimsenin olmayışı ürkütücüydü.

"Odama gelsene. Bir sabah kahvesi ikimize de iyi gelir." Diye sordu.

"Sağolun Demir bey." Dedim ve nazikçe reddettim. Fakat buna itiraz edercesine bana döndü ve konuştu.

"İtiraz kabul etmiyorum. Hem, Bey yok demiştik." Dedi ve güldü. Ben de ona katılarak güldüm.

Asansör katına ulaştığında içinden indik ve Demir'in odasına girdik. İçerisi muhteşem derecede aydınlıktı.

Koltuğu işaret ederek oturmamı istedi. Oturdum ve kahvelerin gelmesini bekledik. Kahveler gelene kadar havadan sudan, herşeyden konuşmuştuk.

Sonunda kahveler geldiğinde ikimizde kafamızı görevliye çevirdik.

"Teşekkür ederim Nazlı." Diye teşekkür etti Demir. Nazlı gülümsedikten sonra odadan çıktığında odada bir sessizlik hakimiyet oldu.

Kahvemi bitirmeden ayaklandım ve müsaade istedim.

"Nereye? Daha yeni geldin?" Dedi ve ayaklanarak yanıma geldi.

"Benim gitmem laz-" Tam cümlemi bitirecektim ki elini saçlarımın arasına soktu ve gözlerime baktı.

"Sensiz geçirdiğim vakitler bana haram biliyor musun?" Titredim ve bakışlarına karşılık verdim. Ben de ondan hoşlandığım için ona bir itirazda bulunamıyordum.

Fakat aklıma yine lanet olası Paul geldiği için bakışlarımı indirdim. Hala saçlarımı okşuyor ve bana bakıyordu. O kadar yakındık ki aramızda bir iğne mesafesi bile yoktu.

Kapının çalınmasıyla yerimden sektim ve panikledim. İçeriye giren her kimse bizi böyle yakalamıştı. Arkamı döndüm ve korkuyla kapıdaki kişiye baktım.

George. Kapıda öylece dikilmiş elindeki kağıtları Demir'e vermek için bekliyordu.

İkimizde toparlanarak ayrıldık.

"Birdahaki sefer kapıyı çaldığında 'gel.' komutunu bekle." Dedi Demir sıktığı dişlerin arasından.

George özürdiledikten sonra bakışlarını bana çevirdi ve çarpık gülümsesini takındı. Çok beklemeden arkasını dönerek çıktı.

Ne olduğunu anlamadan çantamı elime aldım ve arkamı dönerek odadan çıktım. Demir'e karşı bazı duygular besliyordum ama bu kadar aceleci olmasını anlamıyordum.

Asansöre bindim ve kendi katıma indim. Odama girdiğimde koltuğuma oturdum ve düşünmeye başladım. Acaba şimdiki macera ne olacaktı?

Birkaç dakika sonra bilgisayarımdan gelen bildirim sesiyle kendime geldim. Gelen e-postayı açtım ve okudum. Kimin gönderdiği belli değildi.

"İşte şimdi bittin!"

Tanrım bu kişi benden ne istiyordu? Ellerimi yüzüme bastırarak ağlamamı engelledim. Fakat çok da başarılı olamadım.

Ağladığımın belli olmaması için kendimi düzeltmem gerekiyordu. Bunun için tuvaletlere doğru yol aldım. Kızlar tuvaletine girdim ve gözlerimden akan makyajları silmeye ve düzeltmeye başladım. Fakat birkaç dakika sonra arkamdaki kabinlerden bir tanesi açıldı ve içerisinden birisi çıktı. Aman Tanrım! İki kiş! Bunlar George ve Sarah'tı.

Sarah ve George rahat tavırlarla kabinden çıktıklarında ben hala kendime gelememiştim. George yanımdan geçerken kulağıma eğildi ve fısıldadı.

"Ödeşmiş olduk."

Merhaba arkadaşlar! Yepyeni bir bölüm ile karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. Yorum yapıp votelamayı unutmayın.. :)))

Aşk Bizden Yana (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin