BÖLÜM 14 ∞ Kural

384 21 3
                                    

George'un şu an karşımda olması beni biraz heycanlandırmıştı. Bilirsiniz, tanıştığınız birisini tekrardan gördüğünüzde içinizi bir heyecan kaplar. Fakat, bu adamda bir gariplik vardı. Bakışları etkileyici ve son derece ürkütücüydü. Keskin bakışlarını süsleyen yeşil gözler, insanı daha çok ürkütüyordu.

"Merhaba dostum!" George, Paul'a tokalaşmak için elini uzattı fakat Paul odunsu bir biçimde George'nin yüzüne bakmaya devam etti.

Tokalaşmak için elini uzatan George, tepki alamayınca elini indirdi ve gülümsedi.

"Yemekte bize eşlik etmeye ne dersin?" Diye sorduğumda George'un gülümseyerek beni onayladığını görebiliyordum. Fakat, Pual'a baktığımda... Aman tanrım. O ne surat?

George masaya doğru yürümeye başladığında Paul'a yaklaştım ve kolunu cimcikledim.

"Paul? Neden böyle kaba davranıyorsun?"

"Seni korumaya çalışıyorum Sue."

"Ben kimsenin korumasına muhtaç değilim."

Masaya doğru ilerlemeye başladığımda, kendimi toparlamaya çalıştım. Yüzüme en yakışan gülümsemeyi takınarak masaya oturdum.

"İşler nasıl gidiyor George?" Bu soru ile masadaki gerginliği ortadan kaldırmaya çalıştım.

"Her zamanki gibi."

Yemeklerimiz gelmişti. Deniz ürünü bol olan makarnama çatalımı batırdığım anda Paul öksürmeye başladı. Sırtına hızlı bir yumruk geçirdikten sonra George'a doğru gülümsedim.

"Mmm. Bu bir harika! Sen neden yemiyorsun George?" Diye sorduğumda, az önce yemekten kalktığını ve tam kalkarken bizi yakaladığını söyledi.

Paul çok sessizdi. Ona baktığımda tıpkı bir öküz gibi yediğini fark ettim.

"Biraz yavaş olur musun?" Diye fısıldadım Paul'un kulağına. Teklifimi kabul etmişti ki yavaş yemeye başlamıştı.

George'un sıkıldığını yüzünden anlasam da bunu için yapabileceğim birşey yoktu.

"New York'ta mı yaşıyorsun?" Diye sordu Paul. Şok şok şok! Paul konuştu!

"Burada yazlık bir evim var. Umarım siz de ziyarete gelirsiniz."

"Tabii ki gelmek isteriz." Bu cevabı verdiğimde, Paul'un suratının beş karış olacağını varsayarak ona bakmadım. Fakat dayanamayarak, "Değil mi tatlım?" diyerek, yüzüne bakmak için bir fırsat yakaladım. Tahmin ettiğim gibi yüzü odunsu bir hal almıştı. Cevap vermeden tabağını öne indirdi ve garsonu çağırarak hesabı istedi.

"Neyse ben de gideyim artık." Diyen George, masadan kalktı ve ilerilemeye başladı.

"Çok bile kaldın piç kurusu!"

"Paul! Ağzını bozma sevgilim."

Tanrıya şükür ki Paul kısık sesle sövmüştü de George duymamıştı.

"Bu adam bizi takip ediyor!"

"Alakası yok Paul. Abartıyorsun!"

Masadan kalktım ve birkaç adım öne gittim. Kızmıştım. Altın rengi saçlarımı savurarak yürümeye başladım. Hesabı ödeyen Paul, yanıma gelerek kolumdan tutup beni kendine çekti.

"Tamam anlıyorum. Bana kızdın. Ama ben de haklıyım. Seni kıskanmama hakkım var."

Başımı öne eğdim ve bir tepki vermesini istedim. Beni öpmesini istedim. Ellerini yanaklarıma koydu ve başımı kendine doğru çekti. Birkaç saniye bakıştıktan sonra dudaklarımız bir daha birbirlerini bırakmayacakmış gibi birleşti ve uzun süre ayrılmadı.

Kendimi geriye çektim.

"Seninle nefesim tükenene kadar öpüşmek isterdim ama farkındaysan toplumsal bir alandayız. New York'un göbeğinde, bir restorantta." Kahkaha attım.

"Sue, ben seni New York'un göbeğinde, herkes bize bakarken, hiç kimsenin düşüncelerine aldırış etmeden öpecek kadar çok seviyorum."

Dudaklarımı ısırarak gözlerinin içine baktım. Odunsu kişiliğinin altında, romantik bir genç olduğunu biliyordum.

Ayrı arabalarda geldiğimiz için şimdilik yolumuz ayrı düşüyordu. Dudağına küçük bir hoşçakal öpücüğü kondurduktan sonra arabaya bindim.

Araba yolculuğu sırasında düşüncelerim beni boğmaya çalışıyordu. Düşüncelerimin hepsi Paul'un az önce yaptığı hareketler yönündeydi. Beni kıskanması çok güzel bir şeydi ama bunu farkettirmeden yapabilseydi daha rahat olabilirdim.

Seneler gibi gelen yolculuktan sonra eve girdim ve kendimi koltuğa attım. Biraz sonra telefonum çaldığı için rahat koltukta doğruldum ve cebimde olan telefonumu çıkardım. Arayan Paul'du.

"Tatlım?" Diye giriştim.

"Şey... Ben. Bugün yaptığıklarım için senden özürdilerim. Seni üzmüş olabilirim ama ne yapabilirim?"

Hiç cevap vermeden onu dinledim. Gülümsüyordum fakat kıkırdamamak için kendimi zor tutuyordum. Ortalığı kısa bir süreliğine sessizlik kapladı. Ve sonra Paul konuşmaya tekrardan başladı;

"İlişkimizde bir kural olsun istiyorum."

Kural mı? Ne kuralı? Ben kuralları çiğnemek için dünyaya geldim bebeğim!

"İlişkimizde yaşadığımız sarsıntılara göğüs gereceğiz ve herkesi kendimize hayran edeceğiz. Tamam mı Sue Collins? Kural bu. Her zaman sev."

Evet arkadaşlar. Yeni bir bölüm ile karşınızdayım. Artık ilişkilerinizde örnek alabileceğiniz bir kural var :D Her zaman sev.

George karakterimiz yine karşınızda. Paul bu karakterin karşılarına çıkmasından hiç hoşlanmadı gördüğünüz gibi :D Yapacak birşey yok. ;) Bölümü okuduktan sonra Vote'layın ve yorum yapmayı asla unutmayın. Siz George karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunun cevabını yorum atarak ya da bana özel mesaj olarak atabilirsiniz. Teşekkür ederim :) sizleri seviyorum :))))

Aşk Bizden Yana (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin