16. GÖZYAŞLARI VE YANIKLAR

167 12 15
                                    

Yeniden merhaba! Kendinizi bol aksiyonlu ve belki de biraz ağlamalı bir bölüme hazırlayın çünkü bu bölümü yazarken ben ağlamak üzereydim. Umarım sövmezsiniz :)

Oy ve yorumları arttırsak çok güzel olur biliyor musunuz...

Hepinize iyi okumalar <3

                                                                    🏕️

YAZARDAN

Aradan saatler geçti. Artık hava kararmış ve ıssız köyün gölgeleri evlerdeki yerlerini almışlardı. Kaan Karatay üzerinde inanılmaz bir yük hissediyordu. Bu yük pişmanlıklarından oluşuyordu. Mesela ne diye yüzüksüz gölgelerin karşısına çıkmayı kabul etmişti ki? Ya gerçekten de işin bütün büyüsü o yüzükteyse ve başına o olmadan bir şey gelirse? O zaman ne yapacaktı? Arkadaşları ona dönebilir ve tanıyıp tanımadığı insanlar yüzüğünü ondan çalmaya çalışabilirlerdi. Sırf o yüzük için Kaan'a zarar verebilirlerdi. Ne de olsa bu testi geçerse yüzüğü artık dokunulmazlık demek olacaktı.

Belki de boşuna kuruntu yapıyorum diye düşündü Kaan. Altı üstü bir yüzük. Nasıl böyle bir güce sahip olacaktı ki? Direkt Kaan'ın bu özelliğe sahip olması daha akla yatıyordu ve belli etmese de Kaan içinden bunun olması için dua ediyordu.

''Tehlikeye hazır mısın?''

Basra heyecanını ve biraz da endişesini bastırmaya çalışırken bal rengi gözleriyle Kaan'ı izliyordu. Çocuk eve geldiklerinden beri pek konuşmamıştı. Oysa Kaan iki dakikadan fazla susmazdı. Basra kısa sürede tanıdığı bu çocuğun gergin olduğunu hissedebiliyordu. Hareketleri onu kolay ele veriyordu.

Kaan kızın bu heyecanını fark edince istemsizce sinirlendi. Burada onun hayatı söz konusuydu, eğlenecek bir şey yoktu. Yine de kıza bu sinirini yansıtmadı.

''Kızım benim göbek adım tehlike. '' dedi Kaan bilmiş bir edayla. Dalgaya vurarak gerginliğini atmaya çalışıyordu.

''Bay tehlike, işe koyulalım mı o zaman?''  Ateş yarım bir sırıtışla Kaan'ın yanından geçip mızrağını eline aldı. Ateş ve Kaan gidecekti gölgelerin yanına. Basra ve Uras ise içinde bulundukları evin bahçesinden onları izleyeceklerdi. O sırada Su, Neva, Kerem ve Kaya herhangi bir duruma karşı evde hazır bekliyor olacaklardı.

''Çekmecelerin birinde bu pamukları buldum. Kulağınızı tıkarsınız.''  Su çekingen adımlarla Kaan'a yaklaştı ve top şekline getirdiği pamuklardan Kaan'a uzattı.

Kaan sadece iki tanesini alarak cebine attı ve evin çıkışına yöneldi. Su'nun elinde ise iki küçük pamuk daha kalmıştı. Sessiz bir şekilde yutkunarak bir eline bir de Ateş'e baktı. Kaan'ın salonu terk etmesiyle evdeki herkes artık bahçedeydi. Su ise Ateş ile tek başına bu küçük alanda kalmıştı. Gittikçe daha mı küçülüyordu salon? Sanki duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Hayır, Ateş'in yanına gidemezdi. O da pamuksuz gitsindi ne olacaktı ki? Kötüye bir şey olmazdı.

Ateş kızın titrek bakışlarını üzerinde hisseder etmez hemen onu göz hapsine almıştı. İşaret ve baş parmağını mızrağın keskin yerlerinde dolaştırırken yüzündeki yarım gülüş hala duruyordu. Kızın yanına gelecek kadar cesareti olmadığını biliyordu. Bu yüzden o, kıza gitmeliydi.

Yavaş ve sakin adımlarla avına yaklaştı. Su onun geldiğini fark edince kafasını yere eğerek halıyı incelemeye başlamıştı. Acaba bu halı İran düğümü ile mi yapılmıştı yoksa Türk mü?

SEPTEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin