18 HAIN

129 13 5
                                    

Helloo nasilsiniz? Bu aralae okunmalar ve oylarin artmasi beni cok mutlu ediyor aman nazar degmesin🧿 Umarim yeni bolumu begenirsinizz oy vermeyi ve yorum yapmayi unutmayin 🤍
  
                                   
Atalarımız sorunlara karşı gün doğmadan neler doğar demişler. Bu ormanda doğan her yeni bir gün başka bir problemi getiriyordu.

Gözlerimi açtığımda kendimi Su ve Kerem'in arasına sıkışmış bir halde buldum. Üçümüz de koltukta uyuyakalmıştık.

Kerem'i uyandırmamaya dikkat ederek kollarının arasından çıktım ve Su'nun omzumdaki kafasını nazikçe kaldırarak Kerem'in göğsüne koydum. Hala uyku eksikliği çeken gözlerim açık kalmaya çalışırken oturma odasına gözlerimi gezdirdim.

Diğer koltukta Basra ve Kaya oturur pozisyonda uyuya kalmışlardı. Basra'nın kafası Kaya'nın geniş omuzlarına düşmüştü ve ikisi ortaya güzel bir manzara çıkarmışlardı.

Odanın kalanını gözlerimle aradığımda bizden başka kimseyi göremedim. Daha sonra aklıma dün gece yaşananlar geldi.

Derin bir nefes vererek gözlerimi sımsıkı kapattım.

Bağırışlar, çığlıklar her yerdeydi. Yanan gölgeler... Uras....

Uras.

O neredeydi?

Oturduğum yerden kalkarak arkadaki yatak odasına yöneldim. Gitmemi istemişti. Yalnız kalmak istemesini anlayabiliyordum. Güçlü durmaya çalışıyordu. Acısını kimse görsün istemiyordu. Fakat saklanarak geçiremezdi hayatının kalanını. Kampa dönecektik eninde sonunda. O zaman ne olacaktı. Herkesten nasıl saklanacaktı?

Kapının önüne geldiğimde duruşumu dikleştirdim. Büyük ihtimalle beni yine kovacaktı ama bu önemli değildi. Onu tarafından kovulmaya alışmıştım artık.

''Uras?''

Kapıyı tıklattıktan sonra cevap gelmesini beklemeden içeri girdim.

Kimse yoktu.

''Uras?''

Odadan çıkarak bu sefer de bahçeye yöneldim. Diğerleri ile birlikte bahçede olabilirdi.

''Ne bok yiyeceğim!''

Dışarı çıkıp gelen bağırış seslerini takip ettiğimde Ateş'i duvara yaslanmış düz bir yüz ifadesiyle Kaan'ı izlerken buldum. O sırada Kaan ise panik atak geçiriyormuş gibi gergin ve korku dolu duruyordu. Ellerini saçlarından geçirip gözlerini kapattı ve kafasını gökyüzüne yöneltti.

''Bittim. Bittim ben. Hayatta kalmam imkansız.''

''Kapat artık çeneni Kaan.'' Dedi Ateş sert bir dille. ''Biz şimdiye kadar nasıl hayatta kaldıysak sen de öyle kalacaksın. Ha, olur da kalamazsan... Demek ki yaşamayı çok da hak etmiyormuşsun demektir. Bu kadar zayıf olma.''

Kaşlarımı çatarak Ateş'in dediklerini dinlerken söylediklerine bir cevap vermedim. Fakat bu katıldığım anlamına gelmiyordu. Ne kadar aptalca bir düşünceydi bu. Bir insan neye göre yaşamayı hak eder? Ölmek zayıfılık mıydı bu ormanda? Bu kadar tehlike varken hem de?

Ateş'in gözleri beni bulduğunda yüzündeki düz ifadenin yerini tehlikeli bir sırıtış aldı. ''Günaydın balıkçık.''

''Bana şöyle seslenme.'' Dedim tersçe. ''Uras'ı bulamıyorum. Gördünüz mü?''

''Bundan sonra biraz zor görürüz Uras'ını.''

''Nereden benim Uras'ım oluyormuş? Saçmalamayı keser misin?''

Ateş kafasını iki yana sallayıp cıkladı. '' İkili oynadığını görüyorum Neva. Bir yandan Emre'yi götürürken diğer yandan Uras'ı cebinde tutmaya çalışıyorsun. Öyle olmasa onu rahatlatmak için yanına gitmezdin, değil mi? Sonuçta kendi arkadaşları bile yanına gidememişti.''

SEPTEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin