the cardigans, love fools
-
Üniversite koridorlarındaki bir günü hatırlıyordum. Havanın sıcaklığı insanın nefes almasını zorlaştırıyor, boğazı kurutuyordu. İki gün sonra hasta olacağımızın farkında olsak dahi soğuk su dolu bardakları kafamıza dikmekten geri duramıyorduk. Okulun en soğuk yeri olan kütüphane bu kez biraz serinlemek isteyen öğrencilerle doluydu. Cam kenarındaki bir masada oturuyor, önümdeki kitaplardan birine gömülmüş ders çalışıyordum. İyi değildim. Taehyung ile belli belirsiz bir kavgaya tutulmuş, konuşmuyorduk. Kavga da denemezdi, birkaç söz etmiştik birbirimize ve hiç söylememiş gibi davranıyorduk o sözleri.
Sıcak havanın beni bunaltıyor olduğu yetmediği gibi aklımı Taehyung'tan uzak tutamıyordum. Birkaç saat görmemiş olmak bile özlemimden delirmeme neden oluyordu. Onu görmek, ona sarılmak, kokusunu içime çekmek istiyordum. Taehyung'u istiyordum. Basit ve net. O olmadan hayatımın birkaç saatini geçirmek bile beni yerle bir etmişti. Bir an için arkadaşlığımızı bozmuş, onunla ilişkiye adım attığımız için kendimi suçlu hissediyordum. Taehyung benim için dünyadaki en önemli insandı ve onu kaybetmek istemiyordum. Hayatımda arkadaş olarak bile olsa bir yeri olması yeterli olurdu benim için. Aptal bir düşüncenin içinde sürüklendiğimin farkındaydım lakin kendime engel olamıyordum.
Saatler birbiri ardına sürüklenirken yalnız hissediyordum. Taehyung ile beraber geçirmeye alışık olduğum saatlerin hepsinde yalnızdım. Masaların arasından gelen sessiz gülüşmeleri, yakınlaşmaları, sevgililerin birbirine olan kısık sesli sevgi dolu sözlerini duyabiliyordum. Yorgundum. Eve gitmek, yorganımın altına süzülmek ve uyumak istiyordum. Kara bulutlar yağmurlarını yağdırsın, üzerindeki yükü bıraksın ve tüm berraklığı ile uyandığımda orada olsun istiyordum. Benim bulutum, gökyüzüm, yıldızım, var olma sebebim Taehyung'tu ve onu istediğimi haykırmaktan başka elimden bir şey gelmiyordu.
"Merhaba."
Onun tanıdık sesini duymak içinde bulunduğum buhran durumundan beni almış, cennetin tatlı esintisi içinde bırakmıştı. "Merhaba." dedim sakin kalmaya çabalayarak, gözlerine bakmak istiyordum ama cesur değildim, her an bayılacak gibi hissediyordum. "Jungkook, bana bakar mısın?" diye sordu Taehyung, kitaptaki aynı kelimeyi beşinci kez tekrar ediyordum o an. Bakışlarımı ona çevirmek konusunda tereddüt yaşıyordum. "Jungkook." dedi bir kez daha, bir eli masanın üzerinden uzandı ve kitabı tutmakta olan elime dokundu. O an tüm direncim sona erdi, bakışlarımı ona çıkardım ve gözlerine baktım.
Taehyung'un bakışları her zaman benim yüreğimi kanatlandırıyordu. Nazikti, hayatının ben olduğumu haykırıyordu adeta. Ona sığınmak istememe neden oluyordu. Kaçışım olmuyordu. "Taehyung." diye mırıldandım, ismi dudaklarımdan firar ettiği anda gözlerim dolmaya başlamıştı. Ağlamak istemiyordum. Taehyung ağlamamdan nefret ediyordu. "Bir inci kadar değerli gözyaşlarının akmasından hoşlanmıyorum, Jungkook. Onları değerli bir hazine özeniyle saklamalısın." demişti bir gün, o an ne zaman dediğini hatırlayamıyor olsam da her kelimesi zihnimin içinde yeniden hayat bulmuştu. O zamanlar hatırlayamamış olsam da o anlar sonradan zihnimde silinmemek üzere yeniden canlanmıştı.