zaz, qué vendrá
"
Jeon Jungkook!"
Sevgili eşim Kim Taehyung'un sesinin melodi misali beni mest ettiği zamanlar olmuştu ama şu an bana bağırıyor olmasında mutlu eden hiçbir şey yoktu. Onun yanına gitmek ve bir köşeye saklanmak arasında kararsız kaldığım o dakikalardan faydalanmış, elinde tutuyor olduğu telefonu ile yatak odamızın kapısında dikiliyordu. "Efendim hayatım." dedim ona bakarak, hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmak en iyisi geliyordu kulağa. Taehyung sinirlendiği anda gözü dönen biriydi, öfkesi çabuk dinerdi ama o zamana kadar kaçmak en doğru yol geliyordu bana. "Jungkook, bana bilmiyor numarası yapma!" Taehyung bana bağırıyordu, aklımın alamayacağı bir durumdu. Taehyung hiçbir sinirlenmesinde bana sesini yükseltmemişti. Gözlerim elimde olmadan doldu, bir an onun da tereddüt ettiğini gördüm.
İlişkimizin sallantıya girmiş olduğu birçok an olmuştu, güven sınavından çok fazla geçmek zorunda kalmıştık. Birbirimizi kırdığımız anların hepsini yine birbirimizin kollarında teselli iyileştirmiştik. "Taehyung, bir daha sakın bana sesini yükseltme." dedim elimde olmadan, kendi sesimi bile zor duymuştum. "Ben özür dilerim. Sesimi yükseltmek istememiştim ama gelen mesajı görünce..." dedi Taehyung, ona hangi mesajın gitmiş olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. "Ne sikim olduğu umurumda değil ama sesini yükseltme. Mest olduğum sesini düşmanım hâline getirme." İleri gidiyor olduğumun farkındaydım ama elimde değildi, Taehyung bana sesini yükseltmişti. Telefonu masanın üzerine bıraktı, yanıma gelerek elimi tuttu.
"Jungkook, özür dilerim. Yemin ederim anlık bir sinirdi, bir daha olmayacak."
Taehyung'a sorun olmadığını söylemek istiyordum ama sözcükler bir türlü dudaklarımdan firar etmiyordu. İç geçirdim. Onun kollarına girerek ağlamak istiyordum. Birkaç aydır ciddi bir doluluk yaşıyordum, yüreğim sıkışıyordu. "Jungkook, konuşalım. Bana neler olduğunu anlat bebeğim, çözemeyeceğimiz hiçbir şey yok." derken sessiz kalışımın onu mahvettiğini görebiliyordum. "Her şeyi anlatabilir miyim?" diye sordum ona, beni yatağa oturttu, ellerimi okşadı. "Biz her şeyi konuşabiliriz, Jungkook. Sen anlat, ben seni anlarım." Taehyung bir anda sakinleşmiş, beni teselli etmeye çabalıyordu. Gözlerim masanın üzerindeki telefona kaydı, hangi mesaj onu bu kadar sinirlendirmişti?
Kendimi toparlamak için biraz zamana ihtiyacım vardı. "Kore'ye dönmek hataydı." dedim sonunda, Taehyung'a bakmaktan çekiniyordum. "Çocuklarımızı büyüdüğümüz şehirlerde görme hayali çok güzel gelmişti ama her hayalin gerçekleşmesi mükemmel sonucu getirmez. Çocuklar da, biz de etkilendik bundan. İkisinin de yaşadıklarından kendimi sorumlu tutmadan edemiyorum. Eğer Kore'ye dönmemiş olsaydık, çocuklarımız okula giderdi ve..." devamını getiremedim, gözyaşları şimdiden yanaklarıma süzülüyordu. İyi bir işimiz vardı, iyi bit hayatımız vardı. Bir hayale kapılarak hepsini geride bırakmış olduğumuza inanamıyordum. "Jungkook..." diye mırıldandı, beni kolları arasına alarak saçlarımı okşadı. "Ben insanların kötü gözlerine hazır değilmişim. Kendimi büyüdüğüm için güçlü biri hâline gelmiş sanıyordum ama yanıldım, ben güçlü değilmişim." diye devam ettim, her şeyi berbat etmiş hissediyordum.