BÖLÜM ON: "Kehanet"

1.2K 157 65
                                    

Merhabalarr, bugün perşembe ve ben yeni bölümle geldim. Güzeller güzeli kitabın demir baş okurlarından birinin doğum günü bugün. Doğum günün kutlu olsun, nice huzurlu ve mutlu yıllara. 

Eh, hediyeye alamasam da bölümü atayım, kabul et olur mu?

"Hiçbir kral ya da kraliçe akademiye askerlerle girmez. Bu tarafsız bölgenin kuralıdır, eğer askerlerle gelirse bu bir savaş çağrısı olarak adlandırılır yani akademi istediğini vermezse savaş yakın demek oluyor. İstediği ne olabilir sence? Şimdi anlıyor musun eğer Luther seni vermezse savaş başlar ve krallıklar kutuplaşmak zorunda kalır eğer verirse seni tarafsız bölgede tüm varislerin önünde öldürürler."

"Siktir!"

Ağzımdan kaçan küfürle öylece kalakaldım. İşlerin bu denli ciddileşeceğini daha önceden düşünmeliydim. Kahretsin hangi krallık lanetlenmiş bir krallığın kızı için savaşırdı ki. Luther beni verecekti eğer Toprak halkı akademiye saldırırsa daha büyük sorun çıkardı.

Kendime lanetler okuyarak etrafa bir göz attım bahçenin diğer tarafındaki Violet ayağa kalkmış ve az önce akademinin kapısından askerlerle içeri girmiş olan kraliçenin arkasından bakıyordu.

"Kaçmalıyım," dedim hızlıca.

"Kaçmak işleri daha da kötüleştirir bu Luther'in seni sakladığı anlamına gelir. Seni de bulmaları uzun sürmez zaten."

Kahretsin, ne yapacaktım? Kafamı duvara çalmak istiyordum. Öldürülecektim, buradaki kimse beni savunmazdı. Yine de kaçmak en iyi seçenekti.

"Senin yanında duracağım eğer seni verecek olurlarsa bu sefer de ben asker toplayacağım."

"Bok yaparsın, baban sarayını yakan bir kız için sana," ağzımı daha da bozmadan çenemi kapattım. Dişlerimi sıkıp yüzümü avuçladım.

"Eğer Profesör Luther seni verecek olursa seni korurum, savaş çıkmadan bir varise zarar vermek sadece Toprak halkını daha kötü bir duruma sokar."

Akademinin kapısından koşarak çıkan Işık varisinden beyaz saçlı olan Diana etrafına bakınıp en sonunda bizi görmüş olmalı ki hemen yanımıza gelmeye başladı.

"Gördünüz değil mi?" diye sordu nefes nefese.

"Toprak kraliçesi Ulrika geldi. Askerlerle içeri girdi. Bu savaş çağrısı."

Az kaldı delirecektim.

"Gördük," dedi Hektor.

"Perla," Diana üzüntülü bir yüz ifadesiyle adımı söyledi. Ümitleri yoktu. Nasıl olabilirdi ki zaten?

"Eğer Luther Perla'yı verecek olursa onu koruyacağım," dedi kararlı bir sesle.

"O her ne kadar artık beni arkadaşı olarak görmese de," diyerek sözlerine devam etti.

"Ben de."

Başımı şaşkınlıkla ay ışığının güzelliğine sahip ışık varisine çevirdim. Sözlerinde ciddi miydi? Geçen hafta olanları düşünmek yerine en iyisi bugünü ölmeden nasıl atlatacağıma odaklanmalıydım.

"Luther şuan kimsenin Perla'yı desteklemeyeceğini düşünüyor olmalı," dedi Hektor.

Tabi öyle düşünüyor olmalıydı eğer krallığı olmayan bir kızı destekleyen birileri olacağına inanıyor olsaydı delirdiğini düşünürdüm.

"Bu yüzden akademiyi korumak için onu verecektir."

İşte Diana'nın cümlesi şuanın özetiydi. Verecekti, akademiyi savaşa sürüklememek için verecekti. Öldüreceklerdi beni.

Cehennem Ateşinin VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin