4. Bıçakla Dans.

77 4 199
                                    

NP: Dancer in the Dark,
Chase Atlantic.

Bölümde geçen şarkı; Disfruto, Carla Morrison.

Çocukluğumdan beri hep bir sürü tutkum oldu. Sanat benim için o zamandan beri büyüleyiciydi. Dünyanın tam içine doğdum. Dört duvar arasında öğrenmedim bir şeyleri. Bu da beni dünyaya karşı tutkulu yaptı. Sokaklarda dans eden insanları izledim, duvarlara çizilen resimlere rastladım, boyaları hep sevdim. Sokak çalgıcılarını gördüm, müziğe hayranlıkla baktım. Küçükken yetimhaneden kaçıp geldiğim bir yer ise en sevdiğim sokaklardan birinde ki müzik mağazasıydı. İlk orada gördüm elektro gitarı. Müzikle gerçek anlamda o zaman tanıştım. Dans etmek ve gitar çalmak gizli bir tutkumdu. Her gün o mağazaya gelip aynı gitarı incelerken mağazanın sahibi gelmişti bir kere yanıma. Kırklarında bir adamdı. O adamın yüzünü unutmaya zorladım kendimi, başardım da. O gün, "Çok mu istiyorsun o gitarı?" diye sormuştu bana. Başımı sallamıştım. Bana öğretebileceğini söyledi her gün mağaza kapanmadan bir saat önce gelirsem.

Tutkularım çocukluğumun katili oldu.

Ama müzikten vazgeçmedim. Çığlıklarım müzikle duyulsun istedim. Ama yalnızca bir çocuktum. Küçüktüm ben. Gerçekten çocuktum.

Vazgeçmedim. Tutkularımdan vazgeçmedim. Çünkü yaşamalıydım. Çocuklar yaşamayı hak ederdi, ölmeyi değil. Ben boyadım duvarlarımı. Hala o gitarın sesi zihnimdeydi.

Yaşamalıyız, Mimoza. Köklerini öyle sal ki toprağa, umudun köklerine tutunsun. Yaşa küçüğüm.

Kanlar ne kadar korkutucu oysaki, kalbin ne kadar da hızlı atıyor, ellerin titriyor, biliyorsun o arabanın senin için geldiğini. Her ne kadar çocuktum dersen de, canım yanıyor de, bu dünya sana kucak açmaz. Biz onlardanız, Mimoza. Göğüs kafesi kırık o çocukları kimse sevmez. Batan kırıklar, acının ham halidir. Ne kadar yaşarsan yaşa, ölmeye zorunlu tutarlar. Biz bu savaşın kazananlarıyız ama biliyorsun, bazıları ölüm ne demek tadar. Korkuyorsun ama uçurumun kenarı seni çağırıyor. Korkma, Mimoza. Çoktan atladın bile.

Hepimiz oturmuş ortamızdaki sehpada duran kutuya ve içindeki şekerlere bakıyorduk.

Şeker mi, şaka mı Yade...

Yade.

"Biri şaka yapıyor olmasın?" dedi Efşan.

"Yade diyor, Efşan. Yade diyor. Biri biliyor olmalı."

"Daha genel düşünelim biraz da, belki diğer ismini bilen birisi. Ve öyle hitap etmek istedi. Belki Selen! Zaten daha yeni kavga etti kızla." dedi bu sefer de Irmak. Efşan kafasını iki yana salladı.

"O olamaz. Onun öyle saçma sapan gizemli şeylerle işi olmaz. Neyse açık açık belli eder o kendini."

"Doğru." diyerek katıldım. Efşan haklıydı, bu Selen'lik bir iş değildi.

"Doran olmasın?" Helin'in sorusuyla şekerlerden gözlerimi çekip ona baktım. "Hayır..." diye mırıldandım sanki yıllardır Doran'ı tanıyormuş gibi. "O değildir."

"Sen demiyor muydun, güvenmiyorum diye. Neden olmasın ki? Hem Yade'yi de biliyor."

Doran bana o geceyle ilgili bir şeyleri söylememişti. Silah olayı hakkında yalan söylediğini biliyordum ve ona bunu söylediğimde inkar etmemişti. Bu yüzden ona güvenmek oldukça mantıksızdı. Belki de Helin haklıydı. Gerçekten de oydu bunu yapan.

"Ama neden?" dedi Ladin. "Oyun mu oynamak istiyor?" omuz silktim.

"Belki de. Emin değilim. Ama emin olduğum tek bir şey var. O da Doran'ın bir şeyler sakladığı."

KANLI MİMOZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin