Lee Jihoon için hayat fazla meşakkatli ve uzun bir mücadele ile başlamıştı. Şu anda bulunduğu noktaya gelebilmek için her şeyini ortaya koydu. Burada, sınıf tahtasının önünde bulunmak onun için başlı başına bir zaferdi. Bu, onun için yaşama karşı verdiği savaşın en büyük göstergesiydi.
Daha iyi günler için çabalamıştı ve şimdi o günleri görüyordu.
Bu hayatı sonuna kadar hakediyordu. Dünyayı kurtarmak gayesini şu an için başarmış mıydı emin değildi ancak kendi dünyasını kurtarmayı başarmıştı. Kendi yaşadığı cehennemi başkasının yaşamasından korkarak bu beyaz tahtanın önünde bulunuyordu. Kendi zorlu okul hayatından sonra yeni nesile ışık olarak dünyayı kurtarmak istiyordu.
Onun için ayrılmış olan sınıfta beyaz tahtaya dönüp baktı. Bir eğitmen olmanın dışında başarılı bir eğitmen olmanın hazzını yaşıyordu. Mavi tahta kalemini eline aldı ve öğrencilerinin okuması için yazmaya başladı.
This used to be our playground.
This was our playground.
This is our playground.
Yazdıklarının ardından onu dinleyen sınıfına doğru baktı. Daha çok genç olan bu çocuklara dersle alakalı sorusunu dile getirdi.
"Aranızda was ve used to be arasındaki farkı bilen var mı?"
Birkaç saniye sessizce bakındığında kimseden ses çıkmamıştı.
"Kimse bilmiyor mu?"
Öğrencilerden birinin sesini duyduğunda ona baktı.
"Was geçmişi ifade eder."
Yeni yeni öğrenmeye başladıkları bu konu hakkında hata yapmalarını sorun etmiyordu Jihoon. Önemli olan doğru şekilde öğrenmeleriydi.
"Aslında ikisi de geçmişi ifade eder. Ancak aradaki fark used to be derken bir kayıp duygusu taşımasıdır. Herkes anladı mı?"
Sınıfın çoğunluğu onaylar bir şekilde başını salladığında Jihoon kendini daha tatmin olmuş gibi hissediyordu.
"O halde cümleleri tekrar gözden geçirelim."
Tahtaya dönüp yazdığı İngilizce cümleyi daha rahat okumaları için onlardan önce dile getirdi.
"This used to be our playground."
Öğrenciler onun sözlerini tekrar ederken Jihoon tüm sınıfa tek tek göz gezdiriyordu. O sırada orta sıralarda bir kız gözüne çarptı. Başını eğmiş bir şekilde yere bakıyor, ne dersle ilgileniyor ne de tekrar ediyordu. Gözü kızda takılı kaldığında bir yandan sıradaki cümleyi tekrar etti.
"This was our playground."
Genç kız kollarını çekiştirdiği sarı yağmurluğuyla kimsenin farkında değildi. Jihoon bu baş eğmeyi daha önce çok iyi tecrübe etmişti.
"This is our playground."
O küçük kızdaki çekingenlik ve üzüntünün sebebi kendisi için çok aşikârdı aslında. Tüm bu yıllarını, hayatını mahveden olayların başlangıç silsilesinde işte bu kız gibi sırada boyun eğerek oturuyordu.
Cümleleri baştan tekrarlamaya başladığında sınıfa bakma tenezzülünde bulunamadı. Gözü tamamen o kızda takılı kalmıştı. Kendi okul yıllarına dönmüş gibi hissetti kendini. O yıllarının tek çekilebilir yanının Soonyoung olduğunu hatırlıyordu. Yaşadıklarına karşı yanında olmayan hiç kimsenin aksine o, tüm hayatının en önemli parçasıydı.
Soonyoung'u hatırlamak bile içine su serpiyordu. Onun kendisine gülümseyen yüzü anısında canlandığında geçmişe dönmüş gibi hissediyordu kendini. Tekrar o genç olup ona gülümseyebilmek tüm hayatının en haz verici anıydı.
*Better Days filminin birebir uyarlamasıdır.*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Better Days | Soonhoon
FanfictionOkul ve aile hayatında fazlasıyla zorlanan Jihoon üniversite sınavına girebilmek için büyük bir mücadele vermektedir. Nihayetinde bu mücadelesinde ona destek olacak biriyle tanışır.