beşinci bölüm, jihoon soonyounga borçlu

178 32 8
                                    

Jihoon için her şeyin bir miktar sakinleşip geçtiği günler son zamanlarda yaşadıklarından sonra ilaç gibi gelmişti. Hayata karşı bakış açısı çok düşük bir ihtimal de olsa yükselmişti. En azından şu sayılı günlerini geçirip sınava girene kadar rahat edebileceğine inandı.

Tüm bu pisliğin içinde nefes alabileceği birkaç gün olması onun için tamamen bir mucizeydi. Lakin bazı şeylerin farkına varamayacak kadar küçüktü daha Jihoon. Nefes aldığı dönemin sadece bir bekleme süresi olduğunu fırtına öncesi sessizlikten ibaret olduğunu fark etmedi.

Birkaç günün rahatlığının ardından yine bir etüt çıkışıydı. Jihoon usul usul eve yürüyüp o akşam bitireceği konuyu düşünüyordu. Hava çoktan kararmış, ortalık sakinleşmişti. Evinin yolundaki merdivenleri tek tek inerken evlerine giden birkaç insan dışında kimseyi görmedi.

Evin olduğu eski siteye girdiğinde uzun yolu yürüdü. Daha önce her iki tarafına da annesinin afişlerini astıkları site girişine dönerken çantasındaki anahtarı almak için açtı. Bir iki adım daha atıp çantasının içinde anahtarı arıyordu ki yalnız olmadığını fark etti.

Sitenin metal girişinin arkasında onu bekleyen Sangwoo ve Eunjae'yi gördü. Durdu Jihoon. Sangwoo'nun elinde bir kafes dolusu beyaz fare vardı. Jihoon arkasına dönüp gitmek isterdi ki üçüncü kişi arkasında belirdi. Kapana kısılmıştı.

"Polisi aramaya cüret ettin ha."

Sangwoo elindeki kafesi yanındaki kıza vermiş elindeki maket bıçağını bir açıp bir kapatıyordu.

"Neden Jiyo'nun peşinden gidip atlamadın?"

Yüzündeki tiksinç ifade içine işledi Jihoon'un. Kaçmalıydı. Kaçmaktan önce Sangwoo'nun elindeki bıçaktan nasıl kurtulabileceğini de düşünmeliydi. Elinde çantasından başka işine yarayabilecek hiçbir şey yoktu.

"Geber!"

Sangwoo elindeki maket bıçağı havaya kaldırıp üzerine koştuğunda Jihoon çantasıyla sertçe ittirdi onu. Bunu beklemediği aşikârdı ki duvara çarparak ancak durdu. O durdu durmasına ancak Jihoon durmadan devam etti. Eunjae'yi de çantasıyla itip geçtiğinde sitenin içerisindeydi. Hemencecik önündeki merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.

"Jihoon, neden ölmek için acele ediyorsun?"

Arkasından koşturan üçlüye karşı Jihoon bir kere bile dönüp bakmadı. Peşini bırakmayacaklarını biliyordu. Koştur koştur iki kat indikten sonra can havliyle o kattaki sitenin çıkışına koştu. Siteden çıktığında halen ayak sesleri geliyordu.

"Neden kaçıyorsun?"

Sitenin biraz aşağısındaki merdivenlere yöneldiğinde nefes nefeseydi. Yine de durmasına imkân yoktu. Jihoon şu için canını kurtarmaktan başka çaresi yoktu. Merdivenlerin ardından döner kavşağa girdi.

"Nereye gidiyorsun?"

Döner kavşakta hızlıca koşarken bir yandan çantasını omzuna tekrar atıp diğer yandan cebinden telefonu çıkardı.

"Kaçmayı bırak!"

Koşmaya devam ederken telefonunu açmak için gerçekten büyük bir çaba harcadı.

"Kaçabileceğini mi sanıyorsun?"

Telefonda polis memurunun numarasını çevirdiğinde halen döner kavşakta koşturuyordu. Ne diyeceğini bilmiyordu, sadece o an için onu kurtarabilecek tek kişi oydu.

"Dur!"

Döner kavşağın sonunda onlara iyice fark atmıştı ki bir yandan telefon kulağında açılmasını bekliyordu. Jihoon kavşak bittiğinde sadece bir saniye telefonu kulağından indirip nereye gideceğine bakındı. Bir tarafında ince tel örgü vardı, diğer tarafı ise geniş otoparktı.

Better Days | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin