dördüncü bölüm, büyümek dalış gibidir

151 31 4
                                    

Lee Jihoon önceki gece yaşadıklarından sonra iradesini iyice kaybettiğine inanmasına rağmen her sabah sağlamaya çalıştığı dayanma gücüne sığındı o sabah. Beden dersindeydi. Kenarda öylece oturup test çözmeyi tercih ederdi ancak herhangi bir faaliyete katılma zorunluluğu olduğu için voleybol oynayan ekiple ortadaydı.

Daire şeklinde birkaç kişiden fazlalardı. Jihoon sadece basitçe bir iki defa topa vurup oynamayı ve stresini atmayı istemişti. Lakin o top ona hiç gelmeyecekmiş gibi bir sağa bir sola atıldı durdu. Nihayetinde önünden geçen bir topu tuttu. Oynamak istiyordu.

Topu yavaşça ortaya attığında bir süre havada süzüldü. Yavaş yavaş aşağıya düşen topa karşı kimse hamle yapmadı. Herkes öylece yere düşüşünü izledi. Topu ancak yere düştükten sonra alıp oynamaya devam ettiler. Jihoon bir süre öylece durup onlara baktı. Gerçekten bunu hak ediyor muydu?

Beden hocası düdüğünü çalıp dersin bittiğini söylediğinde Jihoon usulca kenara koyduğu beden kapüşonunu almak için ilerledi. Elini tam kapüşonuna uzatacaktı ki kafasına yediği topla nevri döndü. Bir an yalpalayan Jihoon kafasının arkasını tutarak baktı. Sangwoo yanında her zamanki ikilisiyle bakıyordu. Yüzünde iğrenç bir gülümseme vardı.

"Annem dedi ki, çocuklar annelerine çekermiş. Annenin borcunun ödemekten dolayı çok yorulmuş olmalısın. Bugün bile nasıl oyun oynayabiliyorsun?"

Sözlerinin ardından bir kahkaha kopardığında Jihoon sakin durmaya çalıştı. Ona karşı yapabileceği hiçbir şey yoktu. Sangwoo topu hava fırlatıp sertçe vurduğunda Jihoon topun darbesiyle yere düştü. Bir kez daha top yediğinde tamamen dürtüsel önüne düşen topu aldı.

Tüm bu olanlar o kadar fazla olmuştu ki sanki her şey boğazına dayanmış gibi hissetti Jihoon. Dayanamıyordu artık. Hızlıca ayağa kalkıp topu sertçe fırlattı. Topun geldiğini fark eden Sangwoo usulca kenara çekildi.

"Artık yetmedi mi?"

İşte o an Sangwoo'nun yüzündeki alaylı ifade yerini tamamen ürkütücü bir gerçekliğe baktı. Sanki Jihoon'u gözleriyle öldürüyor gibi bir ifade takınmıştı. Bu tam olarak Jihoon için kayışın koptuğu kısımdı sanırım. Jihoon telaşla kapüşonunu aldı ve spor salonundan hızlıca çıktı.

Elinde kapüşonuyla sınıfa gitmeden önce elini yüzünü yıkamak için lavaboya iniyordu. Merdivenleri teker teker inerken yarım merdivenin başında sırtından itilmesiyle bir anda tüm dengesini kaybetti. O kalabalığın içinde merdivenden çıkan birine çarparak yavaşlasa da yaklaşık on veya on beş basamak aşağıya yuvarlandı.

"Jihoon!"

Jihoon nihayet sırtını düz zeminde hissettiğinde acıyla kollarını sıktı. Bacaklarını kıvırıp yerde acıyla kıvrandı. O kadar ani bir acıyla doldu ki etrafında ona seslenen diğer öğrencileri aldırış etmedi bile.

"İyi misin?"

Kalçasının üzerine kalktı.

"Bir şeyin yok ya?"

Acıyan ayak bileğini tutarken kafasını yukarı kaldırdı. Merdivenin başında duran Sangwoo diğerlerini gördü. Sangwoo'nun yüzündeki ifadesiz o tavır ile bakıştı. Gülmüyordu ancak üzgün bir ifade de yoktu. Sanki hak ettiğini bulmuş gibi boş boş bakıyordu Jihoon'a. Yüzündeki ifade bir psikopattan halliceydi.

Bir şey olmamış gibi kalkıp topallaya topallaya revire gitti. Dirseğindeki yaranının kötü olmasından dolayı sıkıca sardılar. Jihoon tüm bunlara karşı onun yüz ifadesi aklının ucundan gitmiyordu. Daha önce hiç böyle delicesine bir ifade görmemiş gibi hissediyordu.

Better Days | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin