Kwon Soonyoung son zamanlarda kendini basit bir serseriden daha fazlasını hissediyordu. Jihoon hayatına girip yer edindiğinden beri sanki çok değerli bir şeyi koruyormuş gibi hissediyordu kendini. Bir geleceği etrafında yaşatıyormuş gibi hissediyordu.
Bu hisler basit bir serseri için o kadar uzaktı ki Soonyoung kendindeki yetersizliği daha fazla görmeye başlamıştı. Ona her baktığında mutlaka başaracağına, başarması için her şeyi yapacağına inanıyordu. Bu konuda kendini o kadar şart görmüştü ki yeterli olup olmadığından bile emin değildi.
Jihoon için yeterli olamayacağı hissi en basit bir şeyde bile aklının büyük bir kısmını kurcalar olmuştu. Her sabah onu okla götürürken kulaklığı kulağında hızlı adımlarla okula yürüyüşünü izlerdi. Ne kadar kuralcı ve düzenli olduğunu yürüdüğü yola ne kadar dikkat ettiğini fark ederdi.
Soonyoung içinse her şey basit bir yoldan ibaretti. Sadece yürürdü. İşte böyle sebeplerden kendini yetersiz görüyordu. O sabah da onu okula götürmek için arkasında kalabalığın içinde ilerlerken sadece bir saniyelik farkında olmadan onu gözlerinin önünde yitirişini izledi.
Jihoon kırmızı yanmadan geçebilmek için hızını artırıp iki adımda karşıya geçerken Soonyoung durdu. Yeşile yetişebilecek kadar hızlı mı değildi yoksa dikkatsiz miydi emin olamadı. Onun arkasından farkına dahi varmadan gidişini izlerken ne olursa olsun onun karşısında yetersiz olduğunu biliyordu.
Bu durum birkaç gün sonra bile canını sıkmaya devam etti Soonyoung için. Elinde olmadan Jihoon ile bir gelecek hayallerine dalmak istemiyordu. Zira gelecekte onun yanında bir hiç olacağını düşünüyordu. Lakin Jihoon'un kendisinin aksinde düşündüğünü bir gece öylece dolandıkları sokaklarda motorun arkasında söylediği sözlerle fark etti.
"Belki de sandığın kişi değilimdir."
O an bunu söyleyen Jihoon'a dönüp bakamadı. Beline sarılan elinin varlığını hissederek güvende olduğu bilincinde motorunu sürmeye devam etti. Yine de böyle düşünmesini anlamıyordu.
"Ne dedin?"
Bir ihtimal yanlış anlamış olabileceğini düşünerek böyle sormuştu.
"Jiyo'yu görmezden geldim çünkü benimle arkadaş olmak istiyordu."
Bahsettiği kişinin bir ara anlattığı şu intihar eden kız olduğunu hatırlıyordu. Sangwoo'nun ondan önce uğraştığı öğrenciydi. Jihoon onun için oldukça içerlenmiş hatta vicdan yapmıştı.
"Aslında onu sevmiştim."
O kızın arkadaş olabilecek kadar iyi biri olduğunu daha öncede dile getirmişti. Soonyoung arkasını dönemiyordu ancak onun sesinin çatlamasından ağlamaklı olduğunu anlayabiliyordu. Jiyo konusunda kendini oldukça suçluyordu.
Soonyoung için o kadar basit bir şeydi ki bu. Herkes kendi bacağından asılır kafasındaydı ve bu konuda vicdanının sızlayacağını sanmıyordu. Böyle bir konuda bile Jihoon'dan geride görüyordu kendini.
"Senin iyiliğini haketmediğimi düşünmüyor musun?"
Soonyoung sorduğu soruyu o kadar beklemiyordu ki tekrar sordu.
"Az önce ne dedin?"
Jihoon tekrar sormadı. Belki utandığından ya da gerçekten haketmediğini düşündüğünden ancak Soonyoung ondan böyle bir şey duymanın kendini rahatlatmasına inanamıyordu. En azından Jihoon onu yetersiz görmüyordu. Aksine onun için değerli olmak sandığından daha iyi hissettirmişti. Yüzünde tebessüm oluşturacak kadar hem de.
Jihoon başını sırtına yaslayıp uzanır gibi olduğunda ise tebessümü soldu. Bu kadarlık molanın yeterli olacağını düşünerek eve doğru geri dönmeye başladı. Bitirmesi gereken önemli bir konusu olduğunu ve geç saate kadar çalışacağını biliyordu. Onun adına daha fazla zaman kaybettirmek istemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Better Days | Soonhoon
FanfictionOkul ve aile hayatında fazlasıyla zorlanan Jihoon üniversite sınavına girebilmek için büyük bir mücadele vermektedir. Nihayetinde bu mücadelesinde ona destek olacak biriyle tanışır.