Jihoon öğrencilik hayatında gerçekten başarılı bir öğrenciydi. Kendi halinde sakin ve kimsenin gözüne batmamaya çalışan bir öğrenciydi. Okuduğu okul üniversite sınavı konusunda gerçekten katıydı. Her gün okul bahçesinde beden derslerinde koşan öğrencilerin bağırdığı slogan bunun en büyük kanıtıydı.
"600'ün üzerinde puan! Hayallerinizin üniversitesine girin!"
Tüm öğrenciler her gün bu bağrışmaları duymaya alışmıştı artık. Sınıflarda deli gibi çalışan öğrencilerin sıraları yüzlerine kadar ulaşacak kitaplarla kaplıydı. Herkes sesli bir şekilde okuduklarını tekrar ederken sınıfta ufak bir gürültü kopuyordu. Sınava tamı tamına 60 gün vardı.
Jihoon her öğrencinin yapması gerektiği gibi ders arasında kantin katından dağıtılan günlük içeceği almak için aşağıya inmişti. Bugün sınıflarının içeceklerini almak kendisi ve Jiyo isimli sınıf arkadaşının göreviydi. Jihoon günlük hayatta o kadar samimi olmasa da onunla birkaç kere sohbet edecek fırsatı olmuştu. Bunu tamamen vicdanından dolayı yapmasının da etkisi vardı.
Okul sınırları içerisinde kimse ile arkadaş olacak özveriyi göstermiyordu Jihoon. Bu psikopatlar krallığında başına ne gelebileceğini bilmediğinden kendini korumak adına tamamen herkesten geri duruyordu. Lakin ince bir vicdanı vardı ki bu sadece Jiyo'yu görüyordu.
Jiyo okulda en kötü kişinin radarına hiçbir şey yapmadığı halde takılmıştı. Sangwoo ve diğerleri onu bir bez parçası gibi örseliyor, yapmadıklarını bırakmıyordu. Onların kötülüğü yanında Jihoon da dahil bu duruma kimse sesini çıkarmıyordu. Çünkü kimse Sangwoo'nun hedefi olmak istemiyordu. Onun gözüne takılan kimsenin hayatının bir daha normale dönmeyeceğinin herkes farkındaydı. Bu yüzden kimse sesini çıkarmayacak kadar korkar bir haldeydi. Jihoon da buna dahildi.
Korkusundan yapabildiği tek şey Jiyo ile görünmez, varla yok arasında olan bu arkadaşlığıydı. Onun için elinden gelen tek şey buydu. İçecek kasasını taşımak için tuttuğunda Jiyo duraksayıp içinden bir tane çıkardı ve pipetini taktı. Elinde kasayla koridorda yan yana yürürken onun bugün normalden daha sessiz olduğunun farkındaydı.
Sakince içeceğini içiyor, çok derin bir şey düşünür gibi gözlerini hiç kıpırdatmıyordu. Beti benzi de attığı için hasta olmuş olabileceğini düşünmek istiyordu. Yine de ona bakarken endişelenmeden edemiyordu. Bundan sonra olabilecekleri tahmin dahi edemeden, Jiyo'nun son sözlerini fazla ciddiye almadan içecek kasasını sınıf girişine bıraktı.
Ders çalışmak için fazla oyalandığını bilerek masasına oturup kulaklığını taktı. Kulağında İngilizce tekrar eden sözcüklere karşın kendisi de onun dediklerini tekrar ederek yazıyordu. Tek bir kelimeyi bile kaçırmamak adına pür dikkat bir şekilde dinliyordu.
Daha çalışmaya yeni oturmuştu ki kulaklığındaki erkek sesini bastıran bir gürültü duymaya başladığında duraksadı. Kulaklığını çıkardığında neredeyse sınıftaki herkesin dışarıya koşturduğunu gördü. Jihoon aklının ucundan geçmiş olabileceğine inanmak istemeyerek aceleyle yerinden kalktı.
Okulun dördüncü katından bahçenin ortasına baktığında gördüğü manzara içler acısıydı. Bunu beklemiyordu. Onun sözlerine inanmayı tercih ettiği halde bunun olması hiç mi hiç doğru gelmiyordu. Yanındaki öğrencilerin konuşları kulağına çalınıyordu bir yandan.
"O kız binadan atladı mı?"
Jihoon bunun o olmadığını düşünmek istiyordu.
"Bu o mu?"
Etrafındaki konuşmaların umursamadan aşağıya inmek için koştu. Merdivenlerden hızlıca indiğinde kalabalık yerdeki kan gölünün etrafına toplanmıştı. Jihoon derin nefes alıp yavaşça kalabalığa doğru gitti. Gözleri fal taşı gibi açıldığında bunun gerçekten olmuş olmasını içi almıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Better Days | Soonhoon
FanficOkul ve aile hayatında fazlasıyla zorlanan Jihoon üniversite sınavına girebilmek için büyük bir mücadele vermektedir. Nihayetinde bu mücadelesinde ona destek olacak biriyle tanışır.