dokuzuncu bölüm, bir kare fotoğraf

125 26 5
                                    

Jihoon son günlerinin güzelliğiyle sarhoş olmuş derece mutlu bir hayat yaşıyordu. Hayatı şüphe edemeyeceği kadar eskiye göre iyi gittiğinden hep böyle gideceğini sanıyordu. Buna gerçekten o kadar bağlanmıştı ki bir gün Soonyoung ile birlikte buraları terk edeceğine bile inanıyordu.

Lakin uzun zamandır her şeyin yolunda gitmesinden mütevellit Jihoon o gece yarısına kadar Soonyoung eve dönmediğinde başta endişelenmek istemedi. Onu okuldan aldıktan sonra işi olduğunu söyleyip bir daha geri dönmemişti.

Belki de gereksiz panik yaptığını düşünerek birkaç defa onu aradı. Soonyoung'un telefonuna ulaşılamıyordu ve bu kendisi için gerçekten endişelenebileceği bir sebepti. Başta ders çalışarak onu beklemeye karar verdi bir iki saat sonra acaba önceki gibi dayak yiyip bir yerlerde düşüp kaldığından endişelenerek çıkıp aramak istedi.

Jihoon koca şehirde onu bulamayacağını kendine hatırlatıp ders çalışmaya devam ederken nihayetinde yorgunlukla yerde oturduğu masasında uyuyakaldı. Tamamen içinin geçtiği uykusundan artık bünyesinin alışmasıyla sabahın ilk ışıklarında irkilerek uyandı.

Uyuyakaldığı defterinin üzerinde her yeri şiş ve ağrılı uyanmasından ötürü ilk başta gözlerini ovuşturdu. Endişesini hatırlamayacak kadar uyku sersemiyken havanın aydınlığına baktı. Yavaş yavaş açılan zihniyle Soonyoung'un halen gelmediğini idrak etti.

Uykusu o kadar hafifti ki geldiğinde mutlaka haberi olacağından emindi ancak halen ortalıklarda olmaması kendisini korkutuyordu. Yine bir şey olmadığını sadece bir işi çıktığını düşünerek kalkıp hazırlandı. Evden çıkmadan hemen önce tekrar aradı.

"Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor."

Okula gitmemezlik edemeyeceğini biliyordu. Mutlaka gidecekti ancak bu sefer aklı onda kalmış bir şekilde, arkasında onunla gelen kimsenin olmaması tedirginliğiyle yürüdü tüm sokakları. Soonyoung onu hiçbir yerde görmüyor veya takip etmiyordu.

Jihoon tamamen yapayalnız hissetti kendini.

Bu yalnızlık hissi okul çıkışında onu görebilme ümidiyle cebelleşti. Jihoon tüm gün ders çalışsa da bir yandan Soonyoung'u düşünmeden edemedi. Okul çıkışı gelip çattığında okul bahçesinden çıkıp duraksadı. Etrafta ona dair hiçbir iz yoktu. Bir ümit diyerek tekrar aradı.

"Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor."

O an için gerçekten ona bir daha hiç ulaşamayacakmış gibi hissetti kendini. Telefonunu cebine koyup ilerde ona çaresizce bakan Eunjae'ye baktı. Her akşam olduğu gibi o akşam da onu bırakması için öylece bekliyordu. Jihoon derin bir soluk aldı. Başka bir çaresi olmadığını bilerek kızla evinin yolunu tuttu.

Çok geçmedi Jihoon'u bulmaları. Sangwoo yanında rahat yedi veya sekiz kişi ile birlikte bir ara sokakta kıstırdı onu. Jihoon daha ne olduğunu anlayamadan tartaklanmaya başlayıp yere düştü.

"Sürtük geldi işte!"

Uzun saçından yakalayan Sangwoo tokatı sertçe yapıştırdığında birkaç kişi onları çekiyordu. Sangwoo'nun sürekli yanında gezen o üçünü kişi ise çantasına sarıldığı gibi her şeyini yere boşalttı. Jihoon arka arkaya o kadar çok tekme tokat yedi ki kendini koruma fırsatı olmadı bile.

"Sürtük! Sürtük!"

Dizlerinin üzerine yere düştüğünde acıdan artık gözyaşları akıyordu. Elinde olan bir şey değildi. Karşı koyamayacakları kadar kalabalıktılar.

"Tokatla onu!"

Sangwoo eliyle yüzüne yapışan saçları kenara çekiştirdi.

"Ağlamanın faydası yok. Neden ağlıyorsun?"

Better Days | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin