3

89 12 4
                                    

"Seohyun ne işin var burada?"

Kız başını zar zor kaldırıp Wonwoo'ya bakmış, onu görünce ayağa kalkmaya çalışmıştı. Duvara tutunduğu eli kayınca sendeledi ve Wonwoo onu kolundan yakalayarak düşmesini engelledi.

"Seohyun iyi misin?"

Seohyun soruları görmezden gelerek tekrar gözlerinin içine baktı. Makyajı akmış, saçları dağılmış ve muhtemelen ağlamıştı.
"Geç kaldın. Her gece tam 12'de evde olurdun. Yarım saat gecikmişsin... Neredeydin?"

"Seohyun lütfen evine git ve uyu. İyi değilsin."

Kız ona yaklaştığında aldığı alkol kokusuyla yüzünü buruşturdu Wonwoo. Kollarını boynuna dolamış, boynuyla çenesinin birleştiği yere bir öpücük kondurmuştu. Daha fazlasını vermek için parmaklarının ucuna çıktığında Wonwoo onu tuttu ve kendinden uzaklaştırdı.

Onu evine almayı düşündü ama bu delilik olurdu. Kızı sıkıca tutarak yavaşça merdivenlerden çıkarmaya başladı. Seohyun sızlanıyor, Wonwoo'ya sarılmaya çalışıyordu. Hemen üst kattaki dairesine ulaştığında Seohyun'a orada beklemesini söyledi ve zile basarak hızla merdivenlerden indi.

Annesi kapıyı açıp söylenmeye başladığında Wonwoo onları izliyordu. Seohyun'un evinde olduğuna emin olduktan sonra kendi dairesine girdi.
Günlük rutinini bozan bu iki olay onu şimdiden yormuştu ama çalışması gerekti.
Bay Kim'in verdiği parçaları çözümlemek için piyanonun başına oturdu.

Verdiği kağıtlardan birine göz attığında tanıdık bir isim gözüne çarptı. Uzun zamandır çalmadığı bir parça.

"Bunu nasıl unuttum..." diye söylendi kendi kendine. Kâğıdı önüne koyup çalmaya başladığında notalara bile bakmadı. Baştan sona kadar bir kerede çaldı parçayı. Sonra bir kaç kez daha...
Diğer parçaları da çıkarması gerektiği halde bu parçayla o kadar meşgul oldu ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamadı.

Gece yarısına kadar aynı parçayı çalıp durmuş, saatin geç olduğunu farkedince yatağına girmişti. Yarın dersi olmadığı için erken kalkmak zorunda olmamanın verdiği rahatlıkla gözlerini kapattı.

Gözlerini tekrar açtığında güneş doğmuştu ve kapısı biri tarafından alacaklı gibi vuruluyordu.

Koşar adım kapıya ulaşıp açtığında Seohyun'un geldiğine şaşırmamıştı. Elinde bir poşet taşıyordu.

"Ah sen miydin... Gelsene."

Seohyun en parlak gülümsemesini sunarken Wonwoo kapıyı açık bırakıp mutfağa doğru yürüdü.

"Dün için üzgünüm." Dedi Seohyun Wonwoo bitki çayı yapmaya başlarken. Sonra elindeki poşetten bir kaç çörek çıkarttı.

"Önemli değil. Bir daha bu kadar çok içme lütfen. Çay ister misin?"

"İsterim." Dedi Seohyun ve devam etti. "Bana katlandığın için teşekkürler."

"Böyle şeyler söyleme. Seni orada öylece bırakacağımı düşünmüyorsun değil mi?"

Seohyun çörekleri tabağa yerleştirirken konuştu. "Bu yaptıkların neden seni sevdiğimi hatırlatıyor."

Son cümlesinden sonra göz göze geldiklerinde Seohyun gülümsedi. Söylediklerinden asla utanmazdı bu yüzden aklına geleni söylerdi. Seohyun'un masaya malzemeleri bırakmak için yanından ayrıldığı sırada Wonwoo çalan telefonunun ekranındaki numarayı gördü. Aramayı cevapsız bırakmakta kararlı olduğu için ekranı kapattı. Bu arama onu huzursuz etse de unutmaya gayret gösterdi.

Kahvaltısını yarılamış az daha huzurlu bir anda olduğunu düşüneceği esnada Seohyun ağzını açmıştı.

"Babam intihar etti."

Wonwoo'nun lokmasını kursağında bırakan, şaşkına çeviren cümle işte bu cümleydi ama o kadar umursamazca söylenmişti ki. Wonwoo inanamadı.
"Ama neyse ki yaşıyor."

"Seohyun ben... Ben çok üzgünüm. Şimdi nasıl? Hastanede mi? Görmeye gitmek ister misin?"

"Annemin o adamla yaşamaya başlayacağını öğrendi."

Wonwoo'nun söylediklerini görmezden gelerek devam etti.
"Ona üzülüyorum ama haklı buluyorum. Yerinde olsam aynısını yapardım."

Ardından Wonwoo'nun gözlerinin içine bakarak tehditkar bir biçimde konuştu.
"Seni birisiyle görürsem ölürüm. Başkasını seversen kendimi öldürürüm."

Wonwoo ikinci şokunu yaşamıştı. Bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti. Adeta dilini yutmuş, kelimeler boğazında birikmişti sanki. Seohyun'un rahatlığı ise ayrı bir şoke edici unsurdu.

Akşama kadar huzursuzluğu dinmemesine rağmen otele gitmeyi erteleyemezdi. Ağır ağır hazırlandı. Seohyun'la karşılaşmamayı dileyerek çıktı evden ve yine ağır ağır yürüdü durağa. Yanında beklemeye başlayan kişiyi bile farketmemişti.

Gecenin karanlığında yüzü belli olmayan adam konuştu.
"Bizden korkun yok mu, Jeon?"



THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin