4

84 9 2
                                    

Wonwoo duyduğu sesi çıkaramasa da ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Yüzüne bakmamaya çabalayarak ve sesinin titrediğini göstermemeye çalışarak konuşmaya çalıştı.

"Ödeyeceğim."

Cümlesini bitirdiği an boğazına sarılan elle nefesi kesildi. Adamın parmakları boğazını her an daha da sıkarken onu engellemeye çalıştı ama başaramadı.

"Kelimelerin kimin umrunda? "O" istediği vakit seni öldürürüm. Hem de bu şekilde."

Ayaklarının yerden kesildiğini hissettiğinde gözleri kararmaya başladı. Çırpınmaya gücü bile kalmamıştı ki yere düştüğünü hissetti. Adam onu bırakmış, hakaretler ederek bir kaç kere vurmuştu.

"Zamanın kalmadı Jeon!"

Adam karın boşluğuna tekmeyi indirdikten sonra Wonwoo onun yolun ortasına bıraktığı arabasına binerek uzaklaşmasını izledi kaldırımda. Bir süre geçti, belki 10 dakika belki yarım saat. Wonwoo ayağa kalkmayı başardığında otelin önünde buldu kendisini. Kim bilir ne kadar geç kalmıştı. Ağzının kenarındaki kanı paltosuna silerek girdi içeriye. Olabildiğince hızlı adımla yemek salonuna girdiğinde gösterişli piyanonun başında Bay Kim'in oturduğunu gördü.

Bir kişinin bile kendisini görmediği esnada sanki Bay Kim izlendiğini hissetmiş gibi kapıya döndü parçayı çalmayı bırakmadan. Sevecen bakışları dehşet dolu bir ifadeye dönüştü o an. Wonwoo güçlükle nefes alırken izlenmeye devam etti. Mahçuptu.

Bay Kim parçayı çalmayı bıraktığında herkes susup ona baktı. Farketmişlerdi. Wonwoo parçayı çalmayı bıraktığında böyle olmazdı. Bay Kim'in kendisine doğru yürüdüğünü görenler birer birer Wonwoo'ya bakmaya başladığında utandı. Kaçak bakışlar atarak geri adımladı.

"Wonwoo?"

Wonwoo ne kadar kötü göründüğünü düşünerek başını öne eğdi.
"Üzgünüm. Geç kaldım. Ben... gelmemeliydim. Bu şekilde geldiğim için üzgünüm."

Wonwoo başını kaldırıp gözlerine baktığında farketti Bay Kim gözlerinin dolu olduğunu. Elmacığında ve boynunda morluklar vardı. Sıktığını farketmediği dişleri gıcırdadı.

"Bunu sana kim yaptı?"

Wonwoo gözlerini kaçırarak cevapladı onu.
"Özel bir mesele."

"Beni endişelendirme. Bilmek istiyorum."

Wonwoo kaşlarını çatıp sertçe yutkundu.
" Özel bir mesele olduğunu söyledim."

Bay Kim elini Wonwoo'nun omzuna koyarak hafifçe sıktı. Gözlerinde acıma ifadesi vardı. "Yardım edebilir miyim?"

"Hayır."
Hiç düşünülmeden verilmiş bir cevaptı bu. Israrcı olmayacaktı ama iyi niyetliydi Bay Kim.

"Dinlenmelisin. Burayı dert etme."

Wonwoo da ısrar etmedi. Bu meseleyi olabildiğince gizlemeyi tercih ediyordu. Hiç bir şey söylemeden otelin çıkışına doğru yürümeye başladı. Bay Kim haddini aştığını düşünse de Wonwoo'nun halinin ciddiyetine bakılırsa bu basit bir olay değildi.

Wonwoo'nun otelde çalışmaya başlamadan önce hayatını sürdürmek için bulaştığı işler masum değildi. Ama tüm masumiyetiyle dahil olmuştu işe. İstemese de bulaşmıştı bir şeye. Daha doğrusu bir kişiye.

Babasının vefatından önceki borçlarını ödemek için borç almıştı o adamdan. Borçları ödeyemeyeceğini anladığında onunla çalışmayı kabul etmişti. Sonra onun pis işlerini yapmayı bırakmak istediğinde başına bela olmuştu.

Pis işler. Her modern ve büyük şehrin böyle insanları olur muydu bilmiyordu ama bulaşmıştı bir kere. Fazla insanın canını yakmıştı istemeye istemeye. En kötü günahları işlemişti.
Bu o değildi. Wonwoo kötü biri değildi. Böyle yetiştirilmemişti ama böyle olmak zorunda kaldı. Şimdi de geçmişini temizlemeye çalışıyordu ama geçmiş onun yakasını bir türlü bırakmıyordu.

Eve varıp kendini yatağa bıraktığında saat 12'ye varmak üzereydi. Bu saatlerde Seohyun onu kapının önünde beklerdi ama bu sefer Wonwoo hiç gelmeyecekti. Çünkü çoktan evdeydi.
Kapısının önünden gelen tıkırtıları duyduğunda Seohyun'un geldiğini anladı ve onu beklememesini söylemeye karar verdi.

Kapının açıldığını gören Seohyun şaşırdı ama Wonwoo'nun yüzünü görünce bu ifade dehşete dönüştü. Saniyeler içinde Wonwoo'nun yüzünü elleri arasına almış, ağlamaya başlamıştı.

"Kim yaptı bunu?"

"Seohyun sakin ol. Ben iyiyim."
Kızın bileklerini tuttu Wonwoo. Göz göze geldiklerinde kızın gözlerindeki korkuyu ve endişeyi gördü. Olması gerekenden çok daha fazlaydı. Bu kadar çok mu seviyordu Wonwoo'yu?
Wonwoo bu güne kadar bunun hakkında hiç düşünmemişti. Aralarındaki yaş farkına rağmen, Wonwoo oraya taşındığından beri peşindeydi. Kapıda pencerede sessizce bekler, bazen ona hediyeler bırakır, bazen ağlar ama asla Wonwoo'ya zarar vermezdi. O yüzden onu kırmamaya hep gayret gösterdi. Wonwoo da değer veriyordu ama aynı şekilde değil.

"O adam mı yaptı?"

Wonwoo kızın tuttuğu bileklerini yüzünden çekti yavaşça.
"Ben iyiyim. Ağlamayı bırak da eve git. Anneni endişelendirme."

"N'olur Wonwoo, yanında kalayım."

Kız yalvarır biçimde tuttu ellerini. Gözyaşları artarda akmaya devam ediyordu.
Wonwoo sabır dilercesine derin bir nefes aldı. Sonra da başıyla içeriyi işaret etti.
"Geç."

Gözyaşları içinde gülümsedi ve elleriyle gözlerini sildi. "Teşekkür ederim."
Ardından yere bıraktığı çantasını alarak içeriyi adımladı.

"Dudağına pansuman yapmalıyız."

"Gerek yok."

Wonwoo Seohyun'u çok az bile olsa tanıyorsa, onu dinlemeyecekti. Tam da düşündüğü gibi oldu. Kız ecza dolabından bir kaç malzeme çıkarttı.
"Otur lütfen."

Wonwoo tartışmanın yersiz olduğunu düşünerek dediğini yaptı. Seohyun yarayı temizlerken Wonwoo'nun telefonuna gelen mesaj onu şoke edecekti.

Bilinmeyen Numara
+82............................

"Borcun ödendi"














THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin