9

67 7 3
                                    

Wonwoo hızla ayağa kalkarken önündeki masadan bir kaç şey devrildi yere ama umrunda değildi. Bay Kim'in yaptığı saygısızlığı ona yakıştıramamış, oraya geldiğine bin pişman olmuştu. Böyle şeyin dile getirilmesi bile rahatsız etmişti onu.
Ondan iğrenircesine geri adım attı.

"Beni parayla satın alabileceğini düşündüren şey nedir?"

Bay Kim şoke olmuş, ayağa kalkmıştı. Şaşkın gözlerle Wonwoo'ya baktı.
"Satın almak mı?"

"Borcumu ödedin diye oyuncağın olacağımı sanıyorsan yanılıyorsun! Beni becer diye müsaade etmedim ben buna!"

Gittikçe yükseldi sesi. Sinirden titreyen elleriyle tehditkar biçimde salladı parmağını ona doğru. Bay Kim duyduğu cümleyle önce dudaklarını birbirine bastırdı, sonra yumuşayan ifadesi gülümseyen bir surata dönüştü. Ardından kendini tutamayıp kahkaha atmaya başladı.
Wonwoo onun sinir bozucu gülüşünü duydukça daha da sinirlenmiş, üstüne yürümüştü.

"Neye gülüyorsun?"

Bay Kim ellerini kaldırdı ama kahkahası hala sürüyordu. Gözlerinden yaş gelirken Wonwoo neden güldüğünü bir türlü çözememişti. Biraz daha sürerse yakasına yapışacaktı ki öyle de oldu.
Odanın içinde yankılanan kahkahalar Wonwoo'nun Bay Kim'in yakasından tutup kendisine çekmesiyle azalarak bitti.
Ama hala gülümsüyordu. Bu vaziyetteyken gözündeki yaşı sildi önce.

"Ben konserimde bana eşlik eder misin diye soracaktım."

Duyduğu cümleyle Wonwoo'nun başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Bay Kim'in yakasını bıraktı hemen. Yer yarılsa da kendisini içeri alsa, bir daha da Bay Kim'in karşısına çıkamasa ancak öyle rahatlardı.
Pişmanlıkla gözlerini kapatıp başını eğdiği esnada Bay Kim koltuğuna geri oturmuş, keyifle başını geri yaslamıştı.

"Üzgünüm, lütfen affedin. Ben.. yanlış anladım."

Azarlanmayı bekleyen bir çocuk gibi ellerini birleştirdi önünde. Bay Kim'in gülüşü hala gitmemişti. Bu hatayı nasıl düzelteceğini, ne diyeceğini bilemez haldeydi ve utancının dinmesine imkan yoktu. Nasıl böyle bir şey düşünmüştü?
Neyse ki Bay Kim ona ters bir tepki göstermemişti.
Aksine eski sakinliğini korumuştu.
Sandalyeden kalkıp masanın çevresinden dolaşırken Wonwoo'nun yüzü hala eğikti. Bay Kim tam karşısında durmuş ona bakmaya başlamıştı. Bilerek yapıyordu sanki.

"Wonwoo."

İsmini duyduktan sonra bile yüzüne bakmaya cesareti yoktu. Koşarak uzaklaşmak için can atıyordu neredeyse.
Bay Kim elini çenesine koyup başını kaldırdı yüzüne bakması için. Wonwoo'nun yüzü kendisine dönük olsa da gözleri hala yerdeydi. Nasıl gözlerine bakabilirdi ki?

"Yüzüme bak." Dedi sakin bir şekilde.

"Yeterince utanıyorum, yapmayın lütfen."

Bay Kim tuttuğu çenesini geri bırakmak yerine tutmaya devam etti. Boy farkları yüzünden Bay Kim ona daha yukarıdan bakıyordu. Onu daha da mı utandırmaya çalışıyordu? Wonwoo yüzünü incelediğini farketti. Ardından gözlerini yerden kaldırdı ve Bay Kim'in gözlerinin içine baktı.
O sırada açılan kapının sesiyle Wonwoo yerinde sıçradı. Gelen kişi onlara bakıyor olmalıydı ama Bay Kim'in gözleri hala Wonwoo'nun gözlerindeydi.

"Bay Kim?" Dedi ince, cılız bir ses. Bu resepsiyondaki kız olmalıydı.
"Bakmanız gereken bir dosya varmış..." dedi kız cevaplanmayı umarak.

Bay Kim gözlerini Wonwoo'nun gözlerinden ayırmadan cevapladı kızı.
"Masaya bırak."

Kızın topuklu ayakkabısının sesi odada yankılandı yürürken. Hızlı adımlarla yanlarındaki masaya doğru yürüdü ve dosyaları bırakırken Wonwoo'ya baktı merak içinde. Daha sonra geldiği gibi çıkıp gitti.
Kapının örtülme sesinden sonra Bay Kim konuşmaya karar vermiş olmalıydı. Dudaklarını yaladı. Hala gözlerini ayırmamıştı. Elini çenesinden çekmesiyle eş zamanlı olarak Wonwoo bir adım attı geriye.

"Haftaya konserim var. Senin de çalmanı istiyorum."

"Ama bu..."

Bay Kim masanın üzerindeki broşürü alıp Wonwoo'ya uzattı.
"Yeteneğinin otel odalarında harcanmasını istemiyorum açıkçası."

Ellerini arkada birleştirip odanın içinde yürümeye başladı.
"Benden önce çıkarsın. Açılış sanatçısı gibi düşün. Bir kaç parça çalmanı istiyorum. Bin kişilik bir salon, çok değil."

"Çok değil mi..." dedi Wonwoo fısıldar biçimde. Bay Kim duymamış, konuşmasına devam etmişti.

"Kabul etmeni çok isterim, Wonwoo. Bence senin için güzel bir fırsat. Beni de onurlandırmış olursun."

Bay Kim istediği cevabı almak adına çabalıyordu. Wonwoo reddedecek değildi çünkü konser piyanisti olmayı, olamasa bile sahnede olmayı çok isterdi. Ağzını açıp olumlu şeyler söylemek üzereyken az önce Bay Kim'in yakasına yapışmış olduğu gerçeğini hatırladı.

"Bay Kim, özür diliyorum..."

Cümlesini bitirmesiyle göz göze gelmeleri bir olmuştu.

"Bana kabul etmeyeceğini söyleme." Dedi panikleyerek.
Wonwoo başını iki yana salladı hızlıca.
"Az önceki yanlış anlaşılma için, çok üzgünüm."

"Unut gitsin." Dedi Bay Kim umursamazca.
"Kabul edecek misin onu söyle."

Wonwoo başını olumlu anlamda sallarken Bay Kim gülümsedi. "Sevindim. Çok güzel bir konser olacak."
El sıkıştıktan sonra Wonwoo müsaade isteyip kendini odanın dışına attı. Biraz daha yüzyüze bakarlarsa Wonwoo gerçekten yok olacaktı utancından.
Otelin dışına attığı adımla onu bırakan şoförle karşılaşması bir oldu. Wonwoo'yu görünce arabanın kapısını açtı.

"Sizi evinize bırakacağım. Buyrun."

Wonwoo başını salladı.
"Kendim giderim, teşekkürler."

Reddedildiğini duyunca adamın yüzü düştü. Açtığı kapıyı kapatmak yerine bekledi.
"Bay Jeon, lütfen."

Wonwoo kaşlarını çattı. Bu adamın nesi vardı?
"Bunu yapmazsam işimden olurum. Lütfen."

Wonwoo şimdi anlamıştı. Bu Bay Kim'in emriydi. Alay ederek gülümsedi ve adamın işini kaybetmemesi adına bindi arabaya. Bay Kim'in yakasına yapıştığı an her gözlerinin önüne geldiğinde baktığı yeri bile görmüyor, dalıp gidiyordu.
Gülüyordu ama kırılmıştı belki. Bu ihtimali hiç düşünmemişti. Üstüne üstlük yine de onu konserine davet etmişti.
Düşüncelere dalmış vaziyetteyken şoför tarafından uyarıldı Wonwoo.
"Bay Jeon. Geldik."

Wonwoo camdan dışarıya baktığında dairesinin önünde olduklarını gördü. Adama teşekkür ederek indi sonrasında.
Dairesine girdiği an çalan kapı ziliyle derin bir nefes aldı. Seohyun olmalıydı bu.

Kapıyı açtığında yanıldığını gördü. Elinde büyük bir kutu tutan, çelimsiz ve düzgün kıyafetli bir adam vardı. Kutu siyah ve mat bir kağıtla kaplanmış, kırmızı kurdaleden bir süslemesi vardı.
Adam elindeki telefona baktı adresi teyit edercesine.

"Jeon Wonwoo?'

"Benim?"

Adam gülümsedi kibarca. Elindekini Wonwoo'ya uzattı. "Bay Kim bunu size gönderdi."

Wonwoo kutuyu aldı adamın elinden. "Bu da ne?"
Adam omuz silkti bilmediğini anlatmak istercesine ve sanırım acelesi vardı ki hızlıca iyi günler dileyip koşarcasına geri indi merdivenlerden.

Wonwoo merakla kutuyu odasındaki masanın üzerine koydu ve yavaşça kurdalenin ucunu çektiğinde, kolayca açılmıştı.
Paketin altındaki beyaz kutunun üzerinde pahalı olduğunu düşündüğü bir markanın ismi yazılmıştı gümüş işlemeyle.

Kutunun kapağından sonra kaldırdığı kağıtların altından çıkan şey ise oldukça gösterişli bir takım elbiseydi.
Wonwoo katlanmış ceketi kaldırdığında gerçekten ağır olduğunu farketti.

Çalan telefonuyla ceketi kutunun içine özensizce bıraktı ve telefonuna baktı. Arayan Bay Kim'di.
Telefonu açıp kulağına götürdü.

"Hediyeni beğendin mi?"

THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin