17

52 10 2
                                    

"Sana bağırdığım için çok üzgünüm. Çok stres altındayım anla beni lütfen."

Wonwoo sesi duymasına rağmen ses vermedi. Yatağında yatmaya ve onu dinlemeye devam etti.

"Ne önemi var ki... Sana bağırmamalıydım Wonwoo. Özür dilerim."

Ses vermeyeceğini anlayınca kapının önüne oturdu Mingyu yavaşça. Kendisini dinlediğini biliyordu. Bir kaç dakikalık sessizlikten sonra Mingyu konuşmaya devam etme kararı aldı.

"Babam hayattayken, bizi onlardan korumak için aynısını yapmıştı. Günlerce, hatta haftalarca mahsur kalmıştık. Şehirden uzaktaydık, yiyeceğe ulaşmak bile çok zordu."

Wonwoo anlatmaya başlattığı bu hikayeyle kapının önüne gitmiş, oradan dinlemeye başlamıştı.

"Kaçtık ama saklanamadık. Bizi buldular. Babamın katledilişini izlemek zorunda kaldım. Bir kez daha aynısını yaşamak istemiyorum anlayacağın."

Wonwoo kapıyı açtığında kapının önünde oturan Mingyu'yu gördü. Günlerdir yüzüne doğru düzgün bakmadığını farketti. Gözleri uykusuzluktan kıpkırmızıydı.

Aynı onun yaptığı gibi oturdu zemine, Mingyu'nun yanına.

"O yüzden şehrin ortasında saklanıyoruz."

Mingyu kafa salladı.
"Ama zaman geçirmek için farklı şeyler yapabiliriz. Korku içinde oturmak, ölmekten de kötü diye düşünüyorum."

Son cümlesiyle ikisi de tebessüm etti birbirlerine.
"Üst katta piyano var. Zaman geçirmek için daha iyi bir şey yoktur sanırım ikimiz için de."

Nihayet Wonwoo onu keyiflendirecek bir şey bulmuştu ki, Mingyu'yla da aralarındaki buz da çözülmüştü. Ne oteldeki gibi, ne de ona ders verdiği günlerdeki gibi bir mesafe vardı aralarında. Müzisyenler hakkında konuşmuşlar, birbirlerinin yeteneklerini övmüşlerdi. Wonwoo hala ondan haz etmediğini düşünse de, Mingyu'nun yetenekli olduğu bir gerçekti.

O günler içinde sadece piyano çalmakla kalmamışlar, yemek bile yapmışlar hatta birbirlerine tarikat konusu başta olmak üzere bir çok şey anlatmışlardı. Wonwoo kimseye anlatamadığı sırlarını, onlarla çalışmasından duyduğu pişmanlıkları anlatmıştı. Mingyu da daha fazlasını paylaşmıştı onunla.
İyi vakit geçirip birbirlerine alışmaları zaman alsa da Wonwoo hala oradan çıkmak, özgürlüğüne kavuşmak istiyordu. Mingyu dışarıdan haberleri korumaları ve onların içine soktuğu ajandan öğreniyordu. Öğrendiği şeylerden biri ise bu tarikatın illegal oluşuydu. Yani devlet bu tarikatı çökertebilirdi. Hepsi devlet karşısında yargılanmalıydı. Ama bunun nasıl olacağını Mingyu bir türlü söylemiyordu.

Öğrendiğine göre, hala karış karış bu ikiliyi arıyordu tarikat. Mingyu onun borcunu öderken nasıl olduysa, babasının kim olduğu ve bu tarikatın kurbanlarından biri olduğu öğrenilmişti. Wonwoo için tehlikeye atmıştı kendisini ve şimdi de Wonwoo'yu koruyordu onlardan. Borç ödemekle onlardan kurtulunmayacağını anlamıştı Wonwoo. Yaptığı şeyler için Mingyu'ya minnettarlık hissediyordu. Sonuçta birbirleri için yabancılardı.
Ama Mingyu ona yabancı gözüyle bakmıyor, yediği halttan en azından Wonwoo'yu kurtarmaya çalışıyordu. Ayrıca sanatçı oluşu onu ilk günden etkilemişti. Bu kadar gizemli olması, onu öğrenme isteği uyandırmıştı. Geçmiş zamana şöyle bir baktığında hakkında öğrenilecek pek bir şey kalmadığını gördü ama Wonwoo sadece bunlardan ibaret değildi. Duygusal olarak ne hissediyor, neler düşünüyor merak ediyordu.

Mingyu'nun merakına yenildiği çok fazla zaman olmuştu. Yine birlikte vakit geçirdikleri anlardan biriydi. Mingyu ona mutfak hünerlerini gösteriyor ve Wonwoo'nun şimdiye kadar yemediği en lezzetli şeyleri hazırlıyordu. Ve artık, en azından bu konuda ne düşündüğünü merak etmişti.

"Yemeklerim hakkında ne düşünüyorsun?"

Wonwoo ağzındaki yiyeceği bitirmeye çabaladı.
"Çok lezzetli olduklarını."

"Peki benim hakkımda?"
Wonwoo bitirmeye çalıştığı lokmayı yuttu hızla. Beklemediği bu soru karşısında şaşırmıştı. Bir süre boyunca devam eden sessizliğin büyümesine izin verdi düşünürken. Mingyu ise merakla cevabını bekliyordu.

"Aslında..." dedi Wonwoo bundan sonraki cümlesine emin olamayarak. "Senden haz etmediğimi bildiğini sanıyordum."

Mingyu'nun omuzları düştü. Wonwoo'nun devam etmesini ister gibiydi.

"Ama artık öyle değil..."

Mingyu'nun tekrardan gözleri parladı. Ne yapıp ettiyse fikrini değiştirmiş olmalıydı.
"Bana zorla ders verdirmeye ve tehdit etmeye devam ediyor olsaydın, hala öyle olurdu."

Mingyu belli belirsiz tebessüm etti. Foyası ortaya çıkmak üzereydi.
"Sahiden, neden bana zorla ders verdirttin? Neden tehditler savurdun, ve ciddi miydin?"

Mingyu elindeki çatalı tabakta gezdirip yemeğiyle oynamaya devam etti.
"Değildim. Bana ders vermesen bahsettiğim şeyleri hiç yapmazdım."

Wonwoo gözlerini devirdi.
"Boşu boşuna yaptım yani..."

"Seni her gün görmek istedim."

Wonwoo beklemediği bu cevap karşısında donakaldı. Ne diyeceği hakkında bir fikri yoktu ki Mingyu devam etti.
"İlk gördüğümde senin yeteneğinden çok etkilendim. İlerleyen zamanda bu böyle kalmadı. Seni merak etmeye başladım. Ama sen biz burada kısılı kalana kadar kapalı bir kutu olmaya devam ettin."

Wonwoo bu cümlelerin altında yatan imayı anlayıp, salağa yatmayı tercih etmişti. Anlamamış gibi baktı yüzüne.
"Burada geçirdiğimiz sürede seni daha yakından tanıma fırsatım oldu. Yine de hala seni merak ediyorum. Bu asla bitmeyecek gibi geliyor."

Mingyu neredeyse onların burada kapalı kalmasına neden olan tarikata teşekkür edecekti.
"Aslında.. saçmaladım. Unut hepsini."

Mingyu ayaklanıp tabağını tezgaha bıraktı, sonra da Wonwoo'yu orada bırakarak odasına çekildi.

Wonwoo Mingyu'nun yaptığı gibi hemen gidip konuşmak yerine aralarının soğumasına izin verdi. Ve söyledikleri hakkında düşündü. Neden söyledikleri onu etkiliyordu? Üstü kapalı bir aşk itirafı olabilir miydi?

Saatlerce düşündü. Söylediği her bir kelime kafasının içinde dolaştı durmadan.
Mingyu'nun kendisine yaptığı gibi, önce o gitti odasına. Kapıyı tıklattı bir kaç kez. Mingyu kendisi gibi değildi. Girmesine izin verdiğini söyledi.
Wonwoo kapı koluna uzandığında, yıllardır ilk kez kalbinin olduğunu hissedecek kadar sert atmıştı kalbi o anda.

Bir kaç saniye bekledi, kalbi hala aynı derecede atmaya devam ediyor, ve Mingyu onu bekliyordu. Kalbine rağmen odaya attı adımını.
Mingyu oturmuş, onu bekliyordu. Birbirlerini gördüler. Wonwoo utangaçlığına rağmen hiç yapmayacağı bir şey yapıp Mingyu'nun yanına oturdu. Birbirlerinin bir şey söylemesini bekledi ikisi de.
Konuşmayı başlatan Wonwoo olmuştu.

"Her hangi bir haber var mı?"
Mingyu aralarında geçen konu hakkında konuşmalarını beklerken, Wonwoo nedense konuşmamakta ısrarcıydı. Derin bir nefes aldı Mingyu.

"Benden kurtulmak istiyorsun hala, değil mi?"

Wonwoo göz devirdi. Elleriyle oynamaya başladı istemsizce.
"Öyle olmadığını biliyorsun. Dört duvar arasında tıkılı kalmak istemiyorum hepsi bu."

"Ben de öyle. Elimden geleni yapıyorum."

Wonwoo kafa salladığında konuşmaları bitmişti. Aralarının iyi olduğuna emin olduktan sonra kalkmak istedi. Ama Mingyu onu durdurmuştu. İnce bileğini sardı hızla gitmemesi için. Sonra göz göze geldiler.

"Buradan çıktığımızda, eski günlerdeki gibi olmayacağız değil mi?"

Wonwoo bileğini saran ele baktı. Ardından tekrar gözlerini gözleriyle buluşturdu.

"Olmayacağız."

THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin