8

69 7 2
                                    

Saat 3 ve ya 4 civarı olmalıydı. Tüm apartmana yankılandığını tahmin ettiği kapı sesini bir an önce kesmek için hızlı adımlarla gidip kapıyı açtı.

Seohyun.
Gözleri kızarmış durumda olan kız kapı açılır açılmaz Wonwoo'nun kollarına bıraktı kendisini. Wonwoo onu içeri çekip kapıyı örttüğünde bile hala kolları sıkı sıkı Wonwoo'yu tutuyordu.

"Seohyun ne oldu?"

Kız cevap verecek durumda olmamasına rağmen sordu Wonwoo. Acil bir durum olmasından korkmuştu.
Hıçkırıklar arasında özür dileyerek ayrıldı Wonwoo'dan. Bu saatte onu rahatsız ettiği için suçluluk duysa da, gidebileceği tek kişi Wonwoo'ydu ve ağlama sebebi de o sayılırdı.

"Gidiyoruz."

"Kiminle, nereye?"

Wonwoo hiç bir şey anlamıyordu söylediklerinden. Artarda sıraladığı sorulara cevap alamamıştı. Daha bir kaç saat önce gitmişti ve gayet iyiyken onu bu duruma getiren neydi gerçekten merak etmişti.

"Boşanıyorlar. Annem ve ben gidiyoruz."

Wonwoo meseleyi şimdi anlamıştı. Kızı oturtup bir bardak su uzatırken sakinleşmesini umarak karşısına oturdu. Soğuk mutfağın zemininde karşı karşıya oturuyorlardı. Kız bir kaç yudum aldıktan sonra Wonwoo konuşmasını bekledi.

"Babamla kalmak istediğimi söyledim ama beni dinlemedi. Annem o adamla evlendikten sonra şehrin diğer ucuna taşınacakmışız."

Olayı özetleyen konuşmasından sonra başını önüne eğdi kız. "Buradan gitmek istemiyorum. Seni de ardımda bırakmak istemiyorum Wonwoo."

Kızın gayriresmi konuşması, konuşurken Wonwoo'nun parmaklarıyla oynaması Wonwoo'yu rahatsız bile etmemişti. Ona gerçekten üzülmüştü ama bu durumda hangi teselli cümlesi işe yarardı ki?

"Hemen yarın gidecek değilsiniz. Hem boşanma davasında sana kiminle yaşamak istediğin sorulacaktır. Kendini harap etme."

Kız parmaklarıyla oynamaya devam ederken başını salladı. Wonwoo yıllardır onun duygu patlamalarına şahit olduğu için onu sakinleştirmeyi iyi biliyordu. Halbuki kız onun yanında olduğu için sakinleşebiliyordu.

"Uyandırdığım için üzgünüm. Belki de gitmem senin için de iyi olacaktır, benimle uğraşmak zorunda kalmayacaksın."

"Uyumuyordum. Endişelenme."

Wonwoo kıza samimi bir gülümseme sundu ikna olması için.
"Burada kalmaya ne dersin? Piyano çalıyordum, dinlemek sana iyi gelecektir."

Wonwoo'nun en sevdiği şeyi yaparken birilerine iyi gelmesi onu hep mutlu ederdi. Zaten Seohyun'un en sevdiği şeylerden biri o çalarken onu dinlemekti.
Wonwoo çalmaya başladıktan kısa bir süre sonra çoktan uykuya daldığında Wonwoo sabah dersinin olduğunu hatırladı. Uyuması anlamsız olacağı için uyanık kalmaya karar verdi. Ağır ağır hazırlandı Seohyun'u uyandırmamaya özen göstererek.

Wonwoo okulda da sakin bir tipti. Dört yıl boyunca gittiği okulda bir kişiye bile kendisini açmamış, tek tabanca olmuştu. Herkesin 'inek' olarak nitelendirdiği öğrencilerden biriydi. Nefret edilmezdi ama görülmezdi de. Ders sonrası yine tek başına otururken telefonu titredi.

Bilinmeyen numara.
Onu huzursuz eden bir kaç şeyden sadece biri. Normalde açmazdı ama borçla ilgili olduğunu düşünerek açmaya karar verdi bu sefer.
Kulağına götürdü telefonu ve diğer hattakinin konuşmasını bekledi.

"Wonwoo? Ben Mingyu. Otelin müdürü."

Wonwoo'nun rahatlamasını sağlamıştı bu cümle.

"Evet Bay Kim buyrun lütfen?"

"Wonwoo, bana olan borcunu ödemeye ne dersin?"

Duydukları karşısında donup kalan Wonwoo, bir kaç saniye hiç bir şey söyleyemedi. Yutkunup boğazını temizledi.

"Size ödeyeceğimi söylemiştim Bay Kim."

"Ama ödemeni parayla kabul etmeyeceğim..."

Wonwoo'nun kafası iyice karışmıştı. Lafı nereye getirmek istediğini anlamamıştı. Ortada bir teklif vardı ve açık açık söylenmiyordu.

Güldüğünü tahmin ettiği bir ses tonuyla tekrar konuştu Bay Kim.
"Sanırım bu konuyu telefonda konuşmasak daha iyi olur Wonwoo. Otele gelebilir misin?"

Telefondaki ses yanıt beklerken kendisini toparlayıp cevapladı Wonwoo.
"Aslında şu an okuldayım." Kolunu sallayıp saatine baktı. "Bir dersim var, sonrasında gelebilirim."

"Cevabın için sabırsızım. Seni alması için şoförümü yollayacağım. Odamda seni bekliyorum."

Telefonun kapandığını gösteren sesten sonra Wonwoo bir süre telefonuyla bakıştı. Bu teklif her ne ise, Wonwoo'ya ters gelen bir şey olabilirdi. O zaman Wonwoo işini de kaybederdi. Ne olduğunu düşünmekten derse de odaklanamamış, resmen dakikaları saymıştı.

Sonunda ders bitip, çıkış saati geldiğinde hızlı adımlarla fakültenin kapısına ulaşmış, kendisini beklediğini tahmin ettiği siyah bir arabayla karşılaşmıştı.
Arabaya yaslanmış olan adam Wonwoo'yu gördüğünde tanımıştı. Bir kaç adımdan sonra doğru kişi olduğunu teyit etmek için Wonwoo'ya yaklaştı.

"Jeon Wonwoo siz misiniz?"

Wonwoo önce arabaya, sonra adama baktıktan sonra başını salladı. Karşılığında kibar bir gülümseme almıştı. Adamın arka kapıyı açmasıyla tedirgin adımlarla ilerleyip koltuğa oturdu. Bir süreden sonra Wonwoo'nun her gün görmeye alışık olduğu otele ulaşmışlar, Wonwoo'nun kapısı tekrar şöfor tarafından açılmıştı. Teşekkür etmeyi ihmal etmedi adama.

Bay Kim'in odasına, daha doğrusu müdür odasına hiç gitmediği için resepsiyona sordu odayı. Resepsiyondaki kız Bay Kim'in odasına bağlı olan telefonla Bay Kim'i arayarak Wonwoo'nun geldiğini haber verdi.

"Bay Kim sizi bekliyor. İkinci kat, ilk soldaki oda."

Wonwoo kızın tarif ettiği odaya gitmek için merdivenlerden çıktı yukarıya. Uzun süredir burda çalışmasına rağmen hiç kullanmamıştı merdivenleri. İlk soldaki odanın kapısındaki müdür yazısını görünce kapıyı tıklattı ve "gel" sesinden sonra kapıyı açtı.

Sade dekorlu, siyah duvarlı geniş odanın ortasındaki masada oturuyordu Bay Kim. Ellerini birleştirmişti.

"Hoşgeldin Wonwoo." Bir eliyle masanın önündeki sandalyeyi işaret etti. "Otur lütfen."

Wonwoo girdiği kapıyı kapatırken hala merak içindeydi. Sırtındaki çantayı yere indirerek gösterilen yere oturdu.

"Beni kırmayıp geldiğin için teşekkürler. Kabul etmeyecek olsan bile, en azından geldiğin için minnettarım."

Bay Kim sanki lafı dolandırmak, Wonwoo'yu meraktan öldürmek istiyor gibiydi.
Wonwoo kafa salladı ve sabırsızlığını göstermek istercesine konuştu.

"Size borcumu nasıl ödeyebilirim?"

Bay Kim gülümsedi.
"Seninle henüz yeni tanıştık, biliyorsun. Ama beni şimdiden etkiledin. Farkında mısın bilmiyorum..."

Wonwoo bacakları arasındaki çantanın sapını sıkarken kaşlarını çattı. Bay Kim oldukça rahat görünüyordu.
"Seni izlerken gözlerimi senden alamadığım bir gerçek."

Cümlesini bitirdikten sonra masasındaki çekmeceyi açıp kurcalayarak cümlesine devam etti. "Bu yalnızca ikimizi kapsayan bir teklif olacak." Bir kaç saniye sonra gözlerini gözlerine dikti. "Sen ve ben."

Wonwoo elleri arasındaki sapı sıkarken eklemleri neredeyse bembeyaz olmuştu. Avuçlarına kıyasla kıpkırmızı olan yüzü farkedilmeyecek gibi değildi. Alnından terler akmaya başlamıştı bile.
Bu teklifin ahlaksız bir teklif olduğu aklından geçmişti. İhtimali düşük tutmuştu ama o ihtimal sıfır değildi.

"Bana nasıl böyle bir şey teklif edersin?"










THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin