12

56 8 4
                                    

Wonwoo onu gördükten sonra ayağa kalktı hızla. İkisi de şaşkınlıklarını gizleyememişti.

"Hyung?"

Wonwoo'nun büyük abisiydi gelen. Yıllardır birbirlerini görmemişlerdi. Göz göze geldiklerinde abisinin gözlerinde sadece pişmanlık görüyordu ama abisinin onun gözlerinde sadece öfke gördüğüne emindi. Ansızın karşılaştıkları için Wonwoo ne yapacağını bilemedi. Her zaman onunla nasıl karşılaşacağını, nasıl olacağını düşünürdü ama böylesi aklının ucuna gelmemişti.
Bay Kim'i nereden tanıdığı, burada ne işi olduğu umrunda değildi. İstediği tek şey ondan, buradan bir an önce uzaklaşmaktı. Hızlı adımlarla salondan çıkmak için yürürken onu kolundan tutan kişi Bay Kim olmuştu. Kolunu tutan ele baktı.

"Hayatıma burnunu sokmayı bırak Kim Mingyu."

Kontrol etmeye çalışsa da sesi sert çıkmıştı. Bay Kim'in bilerek onu çağırdığını biliyordu.
Abisi onlara doğru bir adım attığında Wonwoo eliyle ona durması gerektiğini işaret etti.

"Bir adım daha atmayı aklından bile geçirme."

"Wonwoo beni dinle."

Dinlemek bir yana, kolunu Bay Kim'den kurtarmak için çırpınırken konuşmasına devam etmişti.
"Onu buraya bilerek getirdin. Görüşmediğimizi biliyordun. Bile bile yaptın. Seni asla affetmeyeceğim Mingyu."

Bay Kim onu durdurmak için diğer eliyle ensesinden tuttu ve kendine çekti. Yüzü yüzüne yaklaşırken gözlerinden adeta alevler çıkıyordu.
"Bir abin olduğunu bile bilmiyordum."

"Borcumu ödediğini de inkar etmiştin. Sana inanmak gibi bir aptallık yapmayacağım o yüzden."

Konuşmalara şahit olan abisi olayları anlamlandırmaya çalışıyordu. Borcu ödeyenin Bay Kim olduğunu öğrenmişti. Önündeki ikili öfkeyle birbirlerini süzerken orada olmaması gerektiğini düşündü ve hiç bir şey söylemeden yanlarından sıyrılıp yürümeye başladı.

Uzaklaştığını gördüğünde kalbi bir kez daha kırıldı Wonwoo'nun. Çok anlamsızdı. Ondan kaçmak istediği halde gidenin o olması kırmıştı onu.
Arkasından onu izlerken dolan gözlerini Bay Kim farketmişti. Hala ensesinde duran eliyle onu kendine yaklaştırıp sarıldı. Diretmemişti bile. Kendisini saran kollara bıraktı kendisini. Sessiz sessiz ağlarken burun çekişi duyuluyordu yalnızca. Bay Kim'in önünde hatta kolları arasında ağlamaktan deli gibi utansa da uzun zamandır güçlü olmanın yorgunluğu içerisindeydi.

"Çocuk gibisin derken şaka yapmıyordum."

Wonwoo duyduğu cümlenin ağlamasına atıf olduğunu düşünerek, kollardan sıyrılmak için çırpındı bir kaç kez. Ama kollar onu bırakmıyordu.

"Bir çocuk gibi savunmasız oluyorsun bazen."

Cümleden sonra göz göze geldiklerinde Wonwoo tedirgin hissetti. Bu kadar yakın mesafeden birine bakmak onun sevmediği bir şeydi.
"Bir çocuk gibi patavatsızsın. Öfkelendiğinde ayaklarını yere vurmaya başlıyorsun. Bir çocuk gibi kaçıyorsun korktuklarından. Kimsesiz bir çocuğu hatırlatıyorsun bana."

Duymaktan hoşlanmadığı cümleleri düşünürken buldu kendisini. Haklı olabilir miydi? Bunları daha önce farketmemişti.

"İzin ver ailen olayım."

"Ben ailenin ne demek olduğunu bile bilmiyorum." Diye mırıldandı.
"Üstelik sen bir yabancısın."

"Seni abinden daha iyi tanıdığıma yemin edebilirim."

Kollar gevşediğinde Wonwoo uzaklaşmak istercesine geri çekildi. Ama hala onu tutuyordu.

"Biliyordun değil mi?"

"Neyi?"

"Onun abim olduğunu."

Bay Kim başını iki yana salladı.
"Eski bir dostum. Senden hiç bahsetmedi. Kardeşi olduğunu bilmiyordum. Üstelik sen olduğunu... asla."

Wonwoo sıkıntıyla iç çekti.
"Ama bilseydim, bu karşılaşma tesadüf olmazdı."

Gözleri tekrar buluşurken Wonwoo alay edercesine gülümsedi.
"Beni görmek bile istemiyor. Ben de istemiyorum. Onu karşıma bir kez daha çıkarmayı aklından bile geçirme."

Bay Kim söylediklerini görmezden gelircesine yüzüne düşen saçları kenara itti.
"Bana artık ismimle mi hitap edeceksin?"

"Hayır, ben-"

"Sadece sinirliyken böyle yapıyorsun ama yapma, bunu senden hep duymak istiyorum."

Bu sefer Wonwoo onu yavaşça ittiğinde diretmedi, Wonwoo sıyrıldı güçlü kollar arasından. Buna rağmen gözleri hala Wonwoo'ya dikilmiş şekildeydi. Cevap alamayacağını farkettiğinde gözlerini ondan ayırdı.

"Her neyse..."

Aralarının iyi olduğuna emin olduktan sonra Bay Kim onu bırakmış, evinde dinlenmesine müssade etmişti ama bu süreç tabii ki her gün olduğu gibi akşama kadardı. Wonwoo akşam olduğunda tekrar onu göreceğini bilerek eve döndü. Onu kapıda karşılayan ise yine Seohyun olmuştu. Zavallı kız Wonwoo'yu beklemişti tüm gece gözünü bile kırpmadan. Yorgunluğu her halinden belli oluyordu, kan çanağı gözleri, dağılmış saçlarıyla...

Wonwoo onu böyle görünce kendisini tutamadı.
"Seohyun beni her gün beklemeyi bırak artık! Yapma bunu!"

Wonwoo'nun apartmanda yankılanan öfkeli sesiyle kızın yüzündeki tebessüm kaybolmuş, yerini dolu gözler ve aşağı bükülen bir dudak almıştı. Yüzünde yorgunluk dışında hayalkırıklığı da vardı artık. Wonwoo bir kaç saniye içinde kızın yüzünü ve söylediklerini farketti. Bütün stresini ve öfkesini suçu günahı olmayan kıza kusmuştu. Kız alelacele dairesinin olduğu kata çıkmaya başladı.

"Seohyun!"

Wonwoo ne kadar seslense de kız çoktan dairesine girip kapıyı çarpmıştı.

THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin