11

62 9 4
                                    

Gözlerini açtığında hiç bilmediği bir yerdeydi Wonwoo. Kravatı bir kenara atılmıştı ve üzerinde (neyse ki) gömleği vardı. Nerede ve neden burada olduğunu bir dakika düşündü ve sonrasında hatırladı.
İki kişilik yatağın kenarındaki komodinin üzerindeki bir bardak suyu içti hemen. Doğrulup telefonunu aradı yakınlarda ama bulamadı. Onun yerine gözlüklerini taktı. Sonra ayağa kalktı ve yerdeki kravatını aldı. Askıya asılmış olan ceketini giydi yavaş hareketlerle. Başı ağrıyordu. Bir ilaç bulmak ve Bay Kim'i görüp teşekkür etmek adına çıktı odadan.
Otelin bilmediği yerlerinde olduğu için Bay Kim'in odasını bulması güç olmuştu ama bulabilmişti. Kapının önüne gelip iki kere vurdu kapıya.

"Gel" sesiyle içeriye girdi ve Bay Kim'i gördü. Sanki hiç alkol almamış veya yorulmamış gibiydi Bay Kim. Düne rağmen iyi görünüyordu. Gelen kişiyi görme zahmetinde bile bulunmadan önündeki dosyanın içine kağıt koymakla meşguldü.

Wonwoo kapıyı örttüğünde başını kaldırdı nihayet ve göz göze geldiler. Bay Kim'in ifadesi yumuşadı, belli belirsiz gülümsedi. Kim bilir nasıl görünüyorum diye düşündü Wonwoo, aynaya bile bakmamıştı.

"Yaklaş Wonwoo." Demesiyle yavaşça ona doğru yürüdü ve işaret ettiği koltuğa oturdu Wonwoo. Ona bir şey söyleme fırsatı vermeden lafa girdi Bay Kim.

"Nasılsın? İyi uyumuş olmalısın."

"Teşekkür ederim Bay Kim. Rahatsızlık vermek istemezdim."

Bay Kim ayağa kalkarken Wonwoo ona baktı. Görüş açısından çıkıp Wonwoo'nun arkasında kalan raflara yürüdü ve dosyayı raflardan birine yerleştirdi özenle.
Adım sesleri Wonwoo'ya yaklaşırken Wonwoo elindeki kravatı katlamakla meşguldü. Aniden şakaklarında hissettiği parmaklarla ürktü. Parmaklar şakakları nazikçe ovuşturup kulak arkasına inerken Wonwoo ne yaptığını çözmeye çalışıyordu.

"Alkol aldıktan sonra başın ağrırmış, sabah olunca bile geçmezmiş, hala ağrıyor mu?"

Wonwoo bunu nereden bildiğini bilmediği soru karşısında donup kaldı. Şakaklarını ovmaya devam etti Bay Kim nazikçe. Wonwoo masaj onu rahatlatırken gözlerini kapattı. Gerçekten iyi gelmişti ama bunu yapanın Bay Kim olması onu rahatlatmaktan ziyade huzursuz etmişti.
Eller enseye ulaşıp orayı da ovmaya başlarken Wonwoo rahatsızca kıpırdandı ve durması için Bay Kim'in bileğini tuttu.

"Bay Kim, durun lütfen."

Eller üzerinden çekilirken Bay Kim görüş açısına girmişti.
"İyi geldi mi?"

"Evet, teşekkür ederim. Dün için de teşekkürler."
Ayağa kalkarken devam etti. "Ben gitsem iyi olacak."

"Sana eşlik edeyim o halde."

Birlikte otelin giriş kapısına doğru yürüdüler. Aralarında bir sessizlik hakimdi.
Resepsiyondaki kız onları tekrar görüp şüpheci bakışlarını üzerlerine dikerken Bay Kim Wonwoo'ya döndü.
"Aslında kahvaltıda bana eşlik edip edemeyeceğini sormak istedim. Hiç bir şey yemedin."

Wonwoo kendisine yöneltilen soruyu reddetmek istedi fakat Bay Kim reddedileceği ihtimalini ortadan kaldırmak için elinden geleni yapacak gibi görünüyordu. Reddedilmekten nefret ettiği çok açıktı.

"Aslında ben..."
Cümlesini tamamlayamadan Bay Kim lafını böldü.
"Lütfen."

Wonwoo istemese de kısa sürmesini umarak baş salladı. Onunla yalnız kalmak Wonwoo'yu germekten başka hiç bir işe yaramıyordu. Tekrar birlikte yürüdüler yemek salonuna doğru. Wonwoo burayı gündüz gözüyle hiç görmemişti. Çok aydınlık bir salondu. Çok daha farklı görünüyordu ve daha az insan vardı.

Bay Kim'i takip ettiğinde Bay Kim cam kemarındaki bir masaya oturdu ve Wonwoo da yaptığının aynısını yaptı. Saniyeler içinde yanlarına gelen garsona sipariş vermeye başladı Bay Kim. Sonrasında tekrar yalnız kalmışlardı.
Bay Kim iç cebinde bir şeyler aradı ve ardından Wonwoo'nun telefonunu çıkardı.

"Bende kalmıştı."

Wonwoo uzanıp masaya bıraktığı telefonu aldı.
"Size rahatsızlık vermedim umarım."

"Aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun." Dedi Bay Kim ve gülmeye başladı. Wonwoo hiç bir şey anlamamış, şaşkınlıkla bakmaya başlamıştı.
"Rahatsızlık vermedin. Teşekkür de etmene gerek yok. Çok güzel bir geceydi."
Wonwoo'nun aksine oldukça dinç ve enerjik görünüyordu Bay Kim.

Lafını bölen ise telefonun çalması olmuştu. Bay Kim ekrana baktıktan sonra açarak salonun dışına doğru yürümeye başladı. Wonwoo yalnız kalmıştı. O sırada bir garson yaklaşıp, masanın üzerine bir ilaç ve su bırakmıştı. Wonwoo ilacı yutarken Bay Kim'in tekrar salona girdiğini gördü. Kendisine doğru yürürken onu izledi.
Yerine otururken konuşmaya başladı.
"Bir dostum beni aradı. Otele davet ettim. Bize katılmasında sakınca yoktur umarım. Biraz sonra burada olacakmış."

Wonwoo başını iki yana salladı. Bay Kim'le yalnız oturmasından daha iyi bir seçenek olduğunu düşündü. Bir kaç dakika sonra garson masaya Wonwoo için çok çeşitli bir kahvaltı bırakmış, Bay Kim için ise yalnızca bir fincan kahve getirmişti.
Bay Kim önüne bırakılan kahveden bir yudum alırken Wonwoo'nun kahvaltısına dokunmadığını gördü.

"Neden yemiyorsun?"

"Siz de yemiyorsunuz."

Bay Kim elindeki fincanı masaya bırakırken gülümsedi.
"Ben kahvaltı etmem."

Cevabına rağmen Wonwoo hala tabağına dokunmuyordu. "Beğenmediysen başka bir şey söyleyeyim."
Ardından garsonu çağırmak için el kaldırdığında Wonwoo onu durdurdu.
"Hayır, beğendim. Fazlasına gerek yok."

Bay Kim ikna olmuş gibi görünmese de garsonu çağırmaktan vazgeçti. Wonwoo çeşit çeşit yiyecekle bakışırken onlara doğru yaklaşan adamı farketmemişti. Bay Kim "Hoşgeldin." derken arkasında duran kişiye dönüp baktı.

Onu görmesiyle donakaldı Wonwoo. Birbirlerini tanımışlardı ama o, oldukça değişmişti. Burada ne işi vardı?




THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin