19

52 10 3
                                    

O daireden ayrıldıktan bir kaç gün sonra Wonwoo, hayatının eski monotonluğuna dönmüştü. Oradan ayrıldığından beri Mingyu'yla bir daha görüşüp konuşmamışlardı ve açıkçası bu Wonwoo'yu düşündürüyordu. Haftalarını birlikte geçirdikten sonra bir şey düşünmeden uyumak, yalnız olmak, mutfakta tek başına hazır yemekleri ısıtmak Wonwoo'ya işkence gibi gelmeye başlamıştı.

Sürekli 'Mingyu olsa...' diye başlayan cümleler kuruyor, sonra onu düşündüğünü farkedip kendisini susturuyordu. Kabul etmese de yokluğunu hissettiriyordu. Kendisine alıştırmıştı.

Wonwoo'nun eli sürekli arama tuşuna gidiyor sonra kendisini susturduğu gibi, kendisini durdurup onu aramıyordu. Her gün kendisine ders vermesini isteyen, her piyano çaldığında gözlerini üzerine dikip, onu her şeyden korumak isteyen adam neden şimdi aramıyordu? Neden ders bile istemiyordu? İşlerinin yoğun olmasını anlayışla karşılayabilirdi ama kendisi için ayıracak biraz bile mi vakti yoktu?
Bunları düşündükçe içten içe ona kızmaya başlamıştı.
Otele mi gitmeliydi, yoksa onu buraya mı çağırmalıydı bilmiyordu.

Bir kaç gün sonra, Mingyu'nun ona sürpriz olarak getirdiği piyanonun tam da salonun ortasında durduğunu hatırladı.
İşte şimdi kafasında ampuller yanar gibi olmuştu. Bir kaç dakika sonra, numarasını tuşlamış ve kulağına götürmüştü bile.

Telefon açılıp Mingyu'nun sesini duymadan önce kalbi çoktan hızlanmıştı. Günlerdir duymadığı sesi duymuştu telefonun ucunda.

"Efendim Wonwoo."

Wonwoo bir kaç saniye ne diyeceğini düşündü. Prova bile yapmamıştı.
"Salonuma bıraktığın piyanoyu gelip alır mısın diyecektim."

Wonwoo cümlesinden sonra duyduğu gülme sesiyle onun güldüğü anı hayal etmişti istemeden.
"O senin hediyen."

"İstemiyorum lütfen gelip alır mısın?"

"Sanırım tek başıma almam mümkün olmayacak. Bir kaç saate birilerini göndersem olur mu?"

Wonwoo planının işe yaramadığını anlayınca umutsuzca kapattı telefonu.
Eve hala yakışmayan piyanonun başına oturdu. Sıktığı yumruklarını bir kaç kez tuşlara vurduğunda çıkan anlamsız gürültü kulaklarını tırmalamıştı.

"Lanet olası bir evde birlikte günlerimizi geçirdik ve şimdi nasıl hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor?"

Kendi kendine konuşurken kendini kontrol edemediği nadir anlardan biri olduğunu farketmişti. Başını elleri arasına alıp derin bir nefes aldı. Kafasını dağıtmanın tek yolu olan şeyi yaptı ve çalmaya başladı.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmediği bir süre sonra, kapı zili çaldığında uzun bir vakit olduğunu anlamıştı. Mingyu'nun yolladığı adamlar gelmiş olmalıydı. Wonwoo'nun beklediğinin aksine, gelen kişi tam da Mingyu'ydu.

Kelimelere dökemeyeceği bir his vücudunu kaplarken Wonwoo güçle "Hoşgeldin" diyebildi.
Mingyu her zamanki gülüşü yüzünde, takım elbiseleriyle kapıdaydı. Kendisinin gelmeyeceğini söylemişti ama buradaydı işte.
İçeriye girmesini söylemesini beklemeden içeriye, salona girdi.

"Bu bebek seni memnun etmedi galiba." Dedi gözlerini piyanodan ayırmadan.
Wonwoo da gözlerini Mingyu'dan ayırmamıştı. Her zaman yaptığı gibi, gözlerini Wonwoo'ya dikip bakmaya başladı sonra.
"Götür onu."

Mingyu kapı eşiğinde durmuş, sırtını da yaslamıştı. Wonwoo'yu dinlemeye başladı.
"Bana yakışmıyor. Üstelik salonuma asla. Bana seni hatırlatmasına katlanamıyorum."

Mingyu derin bir nefes alarak dudaklarını birbirine bastırdı.
"Ben içeriye girmeden önce çaldığını duydum."

Kapıyı çalmadan önce duymuş olmalıydı. Sırtını kapı eşiğinden ayırıp, Wonwoo'ya yaklaştı. Oldukça uzayan saçlarını kulağının arkasına doğru itti.
"Beni hatırlatması neden seni rahatsız ediyor?"

Mingyu ağzını arar gibi konuştuğunda Wonwoo dayanamadı.
"Aynı senin hayatımda eğreti durduğun gibi duruyor burada!"

İçinde herhangi birisi hissetse olumlu olarak nitelendireceği duygular, Wonwoo'yu endişelendiriyordu. Bu hisler dışarıya öfke olarak yansıyordu. Bu yüzden ona bağırmaktan kendini alamamıştı. Koca adamı kendi hisleri yüzünden azarlayıp durmak hiç ona göre olmasa da, kendisini tutamıyordu.

Mingyu kendisine yükseltilen sese tezat, oldukça sakin ve alçak sesliydi.
"O halde onu buradan götürürken, ben de senin hayatından mı çıkmalıyım?"

Hala saçlarından çekmediği eli neredeyse boynuna ulaşmış ve dokunduğu yerleri okşamaya devam ediyordu.
"Bunu mu istiyorsun?"

Wonwoo beyaz piyanoya baktı son kez olduğunu düşünerek. Sonra gözlerini Mingyu'yla buluşturdu. Kahverengileri 'hayır' der gibi baksa da, ağzından tam aksi çıkmıştı.
"Evet."

Mingyu ellerini Wonwoo'nun üzerinden çekerken Wonwoo'nun umutları neredeyse kaybolmuştu.
"Pekala.."
O daireden ayrıldıktan sonra sanki Mingyu değişmiş gibiydi. Israrcılığı, manipülasyonu, sevgisi tamamen gitmişti. Bir adım geriye adım attığında Wonwoo paniklemişti.

"Ne yani? Götürecek misin?"

Bu soruyu sorarken aslında dile getirmeye çekindiği şeyi de soruyordu. Gözleri "hayatımdan çıkıyor musun?" Diyordu. Her şeyi kaybedeceği hissi onu korkutmuştu çünkü bu zamana kadar kaybedecek bir şeyi olmamıştı.

Mingyu gözlerini gözlerinden ayırdı ve piyanoya baktı.
"Öyle istemedin mi?"

Wonwoo başını öne eğdi. Mingyu onun dile getirmediği bir şeyler olduğunu bildiği için ağzını arıyordu. Onu konuşturmalıydı.

"Aslında onu götürmemi istemiyorsun. Bu salonda 'eğreti' dursa da onu ne kadar istediğini görebiliyorum. Çünkü farketmeden de olsa ona alıştın. Onu her gün görmeye, onunla vakit geçirmeye alıştın ve nedense sözlerin tam tersini söylüyor."

Mingyu anlatırken Wonwoo hayatının bu salon, piyanonun da Mingyu olduğunu görmüştü.
Mingyu Wonwoo'nun neredeyse kıvrandığını, aklına gelen her şeyi dile vuran biri olduğundan bazı şeyleri söylememenin onu nasıl rahatsız ettiğini görebiliyordu.
Ama Wonwoo buna bir son verecekti. O bildiğini okumaktan başka bir şey yapmamıştı bu zamana kadar.
Güneşin batışı salonu doldururken göz gözelerdi. Wonwoo ne söyleyeceğini bile planlamadan konuştu.
"Söylediğin şeyler doğru."

Mingyu kıvranmaya devam edeceğine ikna olmuşken bu cümle onu şaşırtmıştı.

Wonwoo gözlerine baktı.
"Ona alıştım, gitmesini istemiyorum."

Mingyu gülümsedi.
"Biliyordum."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin