10

70 8 3
                                    

Wonwoo'nun önündeki bir hafta hızlıca geçmişti. Bay Kim'in gönderdiği parçaları çıkartmış, sınavlarına girip başarıyla geçmiş ve bu sırada oteldeki işine de devam etmişti. Yoğun bir hafta olsa da bu yoğunluk Wonwoo için hiçbir şeydi.

Sonunda o gün gelip çatmıştı. Konser günü...
Her zamanki gibi önce okuluna gidip, eve geldikten sonra da pratik yapmıştı. Ama otel yerine konser salonunda çalacaktı bugün.
Sahne arkasındaki odalardan birindeydi. Bay Kim'in ona hediye ettiği takım vardı üzerinde. Sırf bugün için hediye edilmişti. Takımla birlikte gelen bir çift ayakkabıyı da giymişti. Seohyun'un evden çıkmadan önce ısrar ederek yaptığı makyaj yüzünde, saçları geriye yatırılmıştı. Belli etmese de heyecanlıydı. Aynadan kendi yansımasına bakarken çalan kapıyla kendisine bakmayı kesti.
Aynanın yansımasından kapıya baktı. Bay Kim gelmişti.

Onu görünce ayağa kalktı. Bir hafta boyunca Bay Kim'i gördüğü her an müdür odasında yaşanılan utanç verici anı hatırlamıştı ama olmamış gibi davranmışlardı ikisi de.
Bay Kim gülümsedi.

"Heyecanlı mısın?"

Wonwoo belli belirsiz gülümsedi ve kafa salladı. "Çok mu belli oluyor?"

Bay Kim Wonwoo'nun yanındaki elini işaret etti. "Ellerin titriyor."

"Alışık olduğum bir şey değil."

Bay Kim elini omzuna koydu ve hafifçe sıktı. "Otelde böyle olmuyorsun. Oradaymışsın gibi düşün."

Wonwoo başını salladı tekrardan. "Denerim."

"Sana bir şey getirdim."

Wonwoo meraklı gözlerle Bay Kim'in yüzüne baktı. Bay Kim ceketinin iç cebinden altın renkli bir viski matarası çıkartıp Wonwoo'ya uzattı.
"Dahasını gece sonuna sakladım."

Wonwoo kendisine uzatılan matarayı aldı.
Bay Kim tedirgin olduğunu farketti o anda.
"Bunu hep yaparım. Rahatla."

Matarayı açıp bir yudum aldıktan sonra yüzünü buruşturdu Wonwoo. Bu sevdiği bir tat değildi. Bir kaç yudum daha aldıktan sonra matarayı Bay Kim'e uzattı.

"Sende kalsın lütfen."

Wonwoo matarayı iç cebine koyarken Bay Kim ona iyi şanslar dileyip odadan çıktı.
Sahneye çıkmasına bir kaç dakika kala sahne arkasından salona bakmak istedi Wonwoo. Kalın perdenin arkasına saklanarak göz ucuyla salona baktı. Gerçekten çok kalabalıktı ve tüm koltuklar doluydu. Saat tam sekize vardığında arkasında Bay Kim'in olduğunu bilerek büyük sahneye, sahnenin ortasındaki kuyruklu piyanonun yanına kadar yürüdü.

Alkol sayesinde rahatlamıştı o yüzden elleri titremiyordu. Kalabalığın önünde eğilip selam verirken kopan alkış kulaklarına uğultu gibi gelmişti. Sahnenin üstündeki kendisini hedef alan dev ışıklar yüzünden sanki koca salonda yalnızmış gibi hissetti.
Dikkatlice koltuğa oturup ilk parçayı çalmaya başladı. Elleri ahenkle tuşların üzerinde dans ederken her gece otelde yaşadığı o anı yaşadı sahnede.

Ona bakan gözler.

Bay Kim, sahnenin diğer ucunda gözlerini ayırmadan Wonwoo'yu izlerken Wonwoo çalmaya devam etti. Bu onun dikkatini dağıtmamış aksine onu umursamayan insanlara çalıyormuş gibi hissettirmişti. Böylelikle rahatlamıştı.

Başarılı geçişlerle çaldığı ikinci ve üçüncü parçadan sonra tekrar ayağa kalkmış, yüzlerce seyircinin olduğunu bildiği boşluğa selam vermişti tekrar. İlk alkıştan daha yüksek ve kuvvetli alkışlar onu içten bir şekilde gülümsetmişti.

Kendisinden sonra sahnede yerini alan Bay Kim'i arkasından izlemiş, bu sırada aslında onu ne kadar çok insanın dinlediğini farketmişti. Seyirciler arasında tanıdık yüz yoktu. Onu dinlemeye gelebilecek olan bir yakını yoktu Wonwoo'nun. Kalabalığa bakarken üstlerde bir yerlerde Seohyun'u farketti. Oraya sırf onun için gelen tek kişi.

Bay Kim parçaları bitirdiğinde seyirci onu da alkışlamış, büyük bir çoğunluk salonu terk ederken yakın olduğunu tahmin ettiği kişiler sahneye, Bay Kim'in yanına gelmişlerdi. Bay Kim onlarla el sıkışıp güler yüzünü gösterirken kendisine bakan Wonwoo'yu farketti. Eline tutuşturulan demet demet çiçeklerle Wonwoo'ya doğru yürüdü.

Yanındaki insanlar Wonwoo'yu farkettiğinde birer birer Wonwoo'nun da elini sıkmaya başlamıştı. Onlarca insan mekanın çıkışına yürürlerken Bay Kim ve Wonwoo onları arkalarından takip etmeye başladılar. Garip bir sessizlik vardı aralarında ve Wonwoo nereye gittiklerini bilmiyordu.

Opera salonundan çıktıklarında insanlar üçer-dörder gruplarla bekleyen arabalara binerlerken Bay Kim'in yönlendirmesiyle birlikte Bay Kim'in arabasına bindiler.
Çiçekleri arka koltuğa bıraktıktan sonra Wonwoo'ya döndü Bay Kim.

"Çok güzeldin."

Wonwoo beklemediği cümleyle gözlerini kaçırırken Bay Kim boğazını temizledi.
"Çok güzel çaldın."

Wonwoo tekrar gözlerine baktı.
"Ben, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Bu hayatımdaki en özel geceydi. Minnettarım Bay Kim."

"Gece daha bitmedi. Sonraya sakladığım şeyler olduğunu söylemiştim. İtiraz istemiyorum, seni dostlarımla da tanıştırmalıyım."

Wonwoo başını salladı. Bay Kim'i kırmak istemiyordu. Kısa bir yolculuktan sonra, az önce ayrıldığı insanları tekrar gördüğü bir yerdeydiler. Deniz kıyısında, bir teknenin önünde Bay Kim'i ve Wonwoo'yu bekliyorlardı.
Onların da gelmesiyle birer birer tekneye bindiler.
İki katlı teknenin üst katında onlar için hazırlanmış bir masa, onları bekleyen bir kaç yardımcı gördü Wonwoo. Tekne biraz sonra hareket edecekti ve geceyi burada kutlayacaklardı.

Şehir buradan çok farklı görünüyordu. Gecenin karanlığına yansıyan ışıklara dalmışken hareket eden tekne Wonwoo'nun dengesini bozduğunda belinde bir el hissetti Wonwoo.

Onu sıkıca tutup, düşmesini engelledi. Wonwoo hızla arkasını döndüğünde elin sahibinin Bay Kim olduğunu görmüştü.
Özür dilemesine fırsat vermeden oturması için Wonwoo'yu yönlendirdi Bay Kim. Alkoller servis edilirken yan yana oturdular. Bay Kim masada oturan herkesi tanıtırken Wonwoo hiç birini aklında tutamadı, kalabalık bir grup olmuşlardı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde şampanya patlatılmış, müzikle dans edilmiş, herkes gülüp eğlenmişti ama Wonwoo ağır başlılığından ödün vermemişti. Bay Kim'e göre Wonwoo hala çok gizemliydi. Adıyla, nereden geldiğiyle, nerede okuduğuyla alakası olmayan, Wonwoo'nun iç dünyasıyla ilgili bir gizemlilikti bu. Sanki baksa görebilecekmiş gibi her fırsat bulduğunda onu izlemişti.
Wonwoo Bay Kim'in bakışlarını farketse de aynı şekilde bakamamıştı ona. Bay Kim böyleydi işte. Onunla bu konuda yarışamazdı. Kahverengilerini insanın üstüne diker, sanki içini görüyormuşçasına bakardı insana.

Bir kaç kadehten sonra Wonwoo kendindeydi ama stres ve yorgunluğun verdiği hisle mayışmıştı. Bay Kim bunu farkettiğinde kıyıya yaklaşmak üzerelerdi. Gece ve kutlama bitmişti.
Bay Kim'in yardımıyla teknenin merdivenlerinden inip, kıyıya adım atabilmişti Wonwoo.
Dağılan kalabalıkla vedalaştıktan sonra yalnız kalmışlardı. Bay Kim'in onu evine bırakacağını sanırken Wonwoo kendisini otelin önünde bulmuştu.

"Buraya neden geldik?" Diye sormayı başarabilmişti Wonwoo. Bastıran uyku kelimelerin düzgün çıkmasını engellemişti.

"Güzel bir dinlenmeyi hak ettik." Dedi Bay Kim ve Wonwoo'nun inmesine yardım etti. Wonwoo'ya kalsa arabanın içinde bile uyuyabilirdi. Güç bela yürüyerek otelin girişine geldiklerinde Bay Kim resepsiyondaki kızla konuşmaya başladı.

"227 nolu odanın anahtarı lütfen."

Kız anahtarı bulup Bay Kim'e uzatırken Wonwoo kravatını gevşetmekle meşguldü.
Kız ikisine de şüpheli gözlerle baktıktan sonra Bay Kim'in gözleriyle karşılaşıp işine döndü.

Odanın bulunduğu kata çıktılar ağır ağır. Wonwoo'nun aksine Bay Kim oldukça dinçti.
Sessiz koridorda yalnızca ikisinin ayak sesleri yankılanırken en sondaki odaya doğru yürüdüler. Bay Kim kapıyı açarken Wonwoo ayakta uyur vaziyetteydi.
Gecenin sonunu ve daha sonra olacakları düşünmeden odaya adımladı.

THE PIANISTS | Meanie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin