Wonwoo ister istemez paniklemişti. Telefonu kulağından ayırmadan kapıya doğru yürüdü ve zilin sesiyle birlikte hala tıklatılmaya devam eden kapıya ulaştı. Delikten baktığında ise Mingyu'yu gördü.
Üzerinde her zamankinin aksine, spor kıyafetler vardı ve yüzü ter içindeydi. Kapıyı açmasıyla Mingyu'nun içeriye girip kapıyı kitlemesi bir olmuştu. Diğer elinde ise tabanca vardı. Wonwoo panikleyerek bir kaç geri adım atmıştı. Mingyu'nun ona zarar vermeye geldiğini anlamıştı.
"Neler oluyor ?"
Mingyu onu görmezden gelerek dairenin tüm ışıklarını kapatırken Wonwoo odasına girip kapıyı kitlemişti. Her şey çok hızlı olmuştu. Mingyu dairenin tüm ışıklarının kapalı olduğunu anladığında Wonwoo'ya seslendi ama ses yoktu.
Sonunda kapısı kapalı olan odayı gördüğünde Wonwoo'nun burada olduğunu anlamıştı."Wonwoo orada mısın?"
Wonwoo kapının arkasına yaslanmış, sanki girmesi mümkünmüş gibi tetikteydi.
"Hemen gitmezsen polisi ararım."Mingyu'nun nefes sesleri geliyordu kapının ardından.
"Asıl açmazsan başın belaya girecek. O'nlar burada. Seni almak için geldim. Güven bana Wonwoo."Wonwoo kurtulduğunu sandığı tarikatı duyunca bembeyaz oldu. Hemen odanın diğer ucundaki cama ulaştı. Birden fazla siyah araba Wonwoo'nun dairesinin önüne gelmeye başlamışlardı. Tekrar kapıya ulaştı hızla.
"Mingyu ne yapacağız?"
"Seni buradan çıkartacağım. Güvenli bir yere geçmemiz gerek. Aç kapıyı."
Wonwoo aceleyle anahtarı çevirip kapıyı açtığında Mingyu kolunu kavrayıp Wonwoo'nun önüne siper etti kendisini. Salondaki camın önüne ulaşıp, adamların nerede olduğuna baktı aceleyle.
"Ne istiyorlar?"
Mingyu araladığı perdeyi kapattı.
"Sonra anlatırım. Başka bir çıkış var mı apartmanda?"Wonwoo kafa salladı. Birlikte sessizlik içinde zemin kata indiklerinde, apartman kapısının buzlu camından arabaların ışıkları görülüyordu. Wonwoo titreyen elleriyle apartmanın arka kapısının kilidini açtı. Dışarı çıktıklarında Mingyu hala tetikteydi ve Wonwoo'ya siper olmaya devam ediyordu.
Bir kaç dakika içinde bulundukları yere yanaşan arabaya bindiler hızla.
Wonwoo kendilerini farketmemeleri umuduyla camdan dışarıya baktığında son gördüğü şey apartmana giren adamlardı."Nereye gidiyoruz?"
Mingyu camdan yüzünü ayırmadan cevapladı.
"Güvenli bir yere.""Bana neler döndüğünü anlatacak mısın?"
Mingyu Wonwoo'ya döndü. Stresten olmalı ki, dudaklarını ısırmış, bir bacağını da ritim tutar gibi sallıyordu.
"Dertleri benimle."
Wonwoo anlayamamıştı. Meraklı gözlerle ona bakmaya devam etti. Dertleri onunlaysa, şu an burada ne işi vardı?
"İçlerine güç bela iki ajan sokmuştum. Birisi öldürülmüş. Son zamanlarda benim için bir şey yapmıyorlardı ama biri yakalanmış."
Wonwoo dehşet içinde dinliyordu.
"Senin borcunu ödeyenin ben olduğumu da ifşalamış son dakikalarında."Wonwoo sıkıntıyla iç çekti. İnsan canı bu kadar ucuz muydu? Bu tarikat ona ne zaman rahat bir nefes aldıracaktı bilmiyordu.
Şehirden uzaklaşacaklarını düşünürken, neredeyse şehrin ortasında bir yere gelmişlerdi. Wonwoo bir süre burada kalacaklarını anlamıştı."Neden uzağa gitmiyoruz? Burada yakalanmaz mıyız?"
Mingyu Wonwoo'nun kapısını örterken cevapladı.
"En iyi saklanma yolu gözlerinin önünde olmak. Bizi burada aramazlar. Zaten dışarı çıkmayacağız. Bir süreliğine."Cümlesini bitirip önünde durdukları rezidansa girerken Wonwoo onu takip etti.
"Ama finallerim? Mezun olmak için kaçırmamam lazım..."Mingyu adım atmayı keserek Wonwoo'ya döndü.
"Sınavların mı, canın mı?"Ardından asansöre doğru ilerlerken Wonwoo onu takip etmeye devam etti. Hem okulu hem de canıyla uğraşmak ve bunların hepsinin üzerine Mingyu'nun da eklenmesi canını sıkmıştı. Ondan hazmetmese de bir süre onunla olacağını tahmin ediyordu.
Mingyu'nun olduğunu tahmin ettiği dairenin önünde dururlarken Mingyu korumalarına binanın önünde beklemelerini emretti. Şimdi hepten yalnız kalmışlardı.
Daire kapısı kapandığında Wonwoo etrafı inceledi. Burada yaşanmadığını her şeyin düzenli ve tertemiz olmasından anlamıştı.
O etrafı incelerken Mingyu dairenin kalın koyu renkli perdelerini çekmiş, içeriye giren ışığı engellemişti."İçecek bir şeyler ister misin?"
Wonwoo kafa salladı. Bir kaç dakika içinde karşılıklı kahvelerini yudumlarken aralarındaki sessizlik büyüyordu. Normalde durmadan konuşan, her şeyle alay eden Mingyu suskundu. Bu iş ciddi olmalıydı.
Wonwoo hem merakından, hem de sessizliği bozmak için konuşmaya karar verdi.
"Onlardan nasıl kurtulmayı düşünüyorsun?"Mingyu kahveyi masaya bırakırken gözlerine baktı.
"Ben bir şey yapmayacağım, kendi kendilerine yapacaklar."Ne demek istediğini anlamadı ama lafı uzatmadı da. Onları tanıyordu ama Mingyu onlara daha da yakındı. Ne yapacağını biliyor olmalıydı. Bu konuda Mingyu'ya güvenmek istiyordu.
Mingyu bir kaç gün boyunca ara ara yaptığı telefon görüşmelerini Wonwoo'dan saklamak ister gibiydi. Büyük dairede zaten hep başka odalarda zaman geçirirlerken, Mingyu bu görüşmelerde ekstra önlem alıyor, kapıları kitliyor ve bu konu hakkında Wonwoo ile asla konuşmuyordu.
Wonwoo merak içindeydi. Zaten bir kaç gün içinde günaydın ve iyi geceler dışında minimum seviyede iletişim kuruyorlardı. Nereden geldiğini bilmediği, korumaların getirdiği öğünleri sessiz sessiz yiyip odalarına çekiliyorlardı.
Ama Wonwoo'nun tahammülü kalmamıştı. Burada ne kadar daha böyle duracaklar, nasıl kurtulacaklar bilmiyordu.Can sıkıntısına yenik düşüp, odasından çıktı ilk kez. Mingyu salondaydı ve gizli olmadığını tahmin ettiği bir telefon görüşmesi yapıyordu. Stresli ve gergin görünüyordu. Wonwoo'yu gördüğünde telefonun diğer ucundaki kişiyi tekrar arayacağını söyleyerek kapattı.
Wonwoo'nun burada olmasına şaşkındı çünkü Wonwoo ona verilen odadan hiç çıkmamıştı. Bir sıkıntısı olup olmadığını sormak üzere ağzını açtığında Wonwoo çoktan konuşmaya başlamıştı."Burada ne kadar kalacağız? Bu durumdan sıkılmaya başladım."
Mingyu zaten sahip olduğu gerginlikle ayağa kalktı.
"Ben çok mu eğleniyorum sanıyorsun? Henüz bir kaç gün oldu. Alışsan iyi edersin."Wonwoo kendisine yükseltilen sesle ürktü.
Mingyu'dan hiç beklemediği bir tepki almıştı. Tek bir kelime bile etmeden geldiği yöne doğru yürümeye başladı ve odasına girdi yeniden.Mingyu fazla tepki verdiğinin farkındaydı. Ama burada kapalı kalmanın verdiği stresle zaten iyi hissetmiyordu. Yine de Wonwoo da haklıydı. Onu resmen hayatından alıkoymuştu ama bunu keyfinden yapmamıştı.
Arayı soğutmadan gidip konuşması gerektiğini düşünmüştü. Odasının kapısının önüne gitti ve bir kaç kez vurdu kapıya. Açmak için kolu sıktığında kapının kitli olduğunu farketti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE PIANISTS | Meanie
Fanfiction"bir piyanonun önündesin, o piyanodan daha güzelsin"