"...Outrunning karma that boy,
he's such a charmer..."Babasını seviyordu.
Evet, iddia edilenin ve sanılanın aksine, Albus Severus Potter babasını sevdi.
Tüm dış görünüşünü kopyaladığı babası...
Bir zamanlar ikisini ayıran tek şey Euphemia Potter'dan miras kalan sherwood yeşili gözleriydi, ya da şimdi düşününce belki de her şeydi.
Mükemmel yapbozun uyumsuz tek parçası olduğunu içten içe biliyordu.
Bembeyaz bir gelinlikte göze çarpan çamurlu leke, çiçek bahçesinde istenmeyen ama kurtulamadığınız yabani otlar gibiydi.
Yanlış üflenen bir nota, gen dizilimindeki ölümcül hataydı.
Uyumsuzun sözlük anlamıydı.
Kendi ismini kendi bile komik buluyordu, süpürgeden düşmediği hiçbir uçma deneyimi yaşamamıştı, kırmızıdan nefret ediyordu, ilk sihrini vermesi dahi yıllarını almıştı.
Bir şekilde kızıl olmayan tek Weasley klanıydı, babasının karbon kopyası olan James Sirius Potter kızılken hem de.
Tüm kuzenler toplanınca patlak veren şakalardan, Ron Amcası'nın aptal cesaretiyle donatılmış Hogwarts anılarından ve James'in haylaz planlarından kaçmak en büyük hobisiydi.
Genelde Albus'un içinde yalnızca dinginlik olurdu çünkü.
Büyükbaba Sirius'un erkek kardeşi Regulus Black'in odasında- ev cini Kreacher'ın ricasıyla kilitli muhafaza ediliyordu- bulduğu muggle şiir kitaplarına gömülü, Grimmauld'un ıssız köşelerine sinmiş bir hâlde sade çay içmek, onun yaptığı en aşırı hareket ancak olabilirdi.
Evet, sıkıcı ve yalnız bir çocuktu, eğer böyle demeyi tercih ederseniz.
James en ideal arkadaş değildi ve muggle'larla da arkadaş olmaya pek yanaşmıyordu, kendisini gizlemekten hoşlanmıyordu.
İstese bile beceremiyordu zaten, onu görünce oyun parkını terk eden çocuklara hak vermiyor değildi.Bu kadar mı sandınız?
Elbette hayır, kara koyunsanız onurlu bir kara koyun olmak sizin göreviniz.
Ailevi değerlerle ilgili her türlü şeye de bir şekilde zıt olan Albus sokağın ortasında öylece duran bir taş hakkında saatlerce konuşabilecek kadar yaratıcıydı ama aile yadigârı Quidditch için tek bir kelimesi dahi yoktu.
Magazin dünyası için görünmezdi, babasıyla olan çarpıcı benzerliği dışında onu gören gazeteciler yazacak pek bir şey bulamıyorlardı.
Hayatında gerçekten "Potter" olduğu bir kaç an vardı sadece.
-Hadi Alb, acele et, diye seslenen annesi Ginny, kardeşi minik Lily Luna'ın elinden tutmuş, James Sirius'un peşinden ilerlerken o anlardan birini daha yaşıyordu.
-Niye koşuyoruz, geç kalmadık ki, Albus nefes nefese inledi, baykuş kafesi gittikçe ağırlaşıyordu.
-Adet yerini bulsun diye, James Sirius en önden tam anlamıyla çığırdı ve Albus mümkün olabilirmiş gibi daha da somurttu.
Kimsenin bakmadığından emin olunca duvara doğru kararlı bir adım atan annesini takip etti.
Manzara tanıdıktı, ne de olsa James Sirius'ın üçüncü yılıydı.
Babası Ron Amca'yla hararetli bir sohbete dalmışken Mione Teyzesi sanki kızını son görüşüymüş gibi yaşaran gözlerini siliyor, zavallı Rose'u kucaklayıp duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Outrunning Karma: The Pathetic Heir of Slytherin
FanfictionAlbus Severus Potter, olmaması gereken her şeydi. Slytherindi; çataldil, ve de bir varis. Sürekli her şeyi batıran çocuk, ailesini yok sayabilmek için kendini de yok sayan çocuk, bu Albus Potter'ın olduğu şeydi. 11 yaşındayken, puslu gri gözler taş...