-Bulduğum ilk fırsatta seni ateşe vereceğim, diye tısladı Albus donup kaldığı taburede.
-Neyse ki kilit altında tutuluyorum, diye mırıldandı başındaki şapka.
Hogwarts'taki ilk günüydü ve yine hiçbir şey olması gerektiği şekilde ilerlemiyordu.
Yani Tanrı aşkına, bir şeyi de ailesinin düşlediği şekilde yapamaz mıydı? Gidebileceği tam tamına üç farklı ev vardı ama Albus tabii ki tek sorunlu eve seçilmek zorundaydı.
Öteki olan eve.
James'in deyimiyle yılan çukuru.
Mükemmel; en azından Kreacher sevinecekti.
-Bay Potter lütfen yerinize oturun, diye seslenen McGonagall'ı duymasıyla gerçek dünyaya dönmesi bir oldu, düşüncelerini toplayarak önünde gelişen sahneye odaklandı.
James Sirius, Gryffindor masasında ayağa fırlamış, yaşananları reddeden bir yüz ifadesiyle Albus'a ve McGonagall'a bakıyordu.
-Ama bir hata olmalı Profesör, diye inledi mızıkçı bir çoçuk edasıyla. "Godric aşkına, Albus'un cidden yılan sürüsüne katılmasına izin mi vereceksiniz? Kim bilir benim biricik bebek kardeşime ne yapar bu vahşiler..."
Slytherin'in, varlığını sorunsuzca kabullenmesi için yüzde birlik bir şans varsa bile kendini bilmez aptal ağabeyi şimdi onu batırmış bulunuyordu.
Rose'a baktı, şokla öylece dikiliyordu.
Gryffindor masasını adeta ele geçirmiş olan kuzenleri de pek farklı sayılmazlardı.James'in hemen yanında oturan Frank Longbottom Junior, normalde gayet soğukkanlı olan ve her şeyi olağan karşılayan Frank Longbottom Junior, hararetle en iyi arkadaşını çekiştiriyor,
Fred sanki bu işe hiç bulaşmamaları gerektiğini anlamışcasına masayı süzerek göz temasından kaçınıyordu, Molly ve Dominique gibi.Louis tamamen başka bir alemde görünüyordu, Victorie eğlenir bir biçimde kaşlarını kaldırmış sırıtırken Roxanne, James'i gözleriyle delmeye çalışıyordu.
Ne kadar çok kuzeni vardı.
Ve aralarında bir tane bile Slytherin yoktu.
Tesadüf mü? Kader mi? Neden ben?
-Bay Potter terbiyenizi takının; ve diğer Bay Potter, masanıza geçin lütfen.
Bu kadardı.
McGonagall, hâlâ şevkle kıkırdayan şapkayı başından alırken gözünü dahi kırpmadı.
Bu kadardı.
En azından Hufflepuff masasından yükselen alkış realiteyle bağlantısını kurmaya devam ediyordu ve bunu beşinci sınıf başkanlarından Alice Longbottom Junior'a borçluydu. Kısa bir anlığına göz göze geldiler, nazikçe gülümseyen Alice herkesin duyabileceği şiddette bir ıslık çaldı.
Acı çekildikçe tükenir.
Korku yüzleşildikçe azalır.Trende, uykuya dalmadan hemen önce okuduğu son şiiri anımsayarak rahatladı, titrek bir nefes vererek ayağa kalktı. Kor değmişcesine yakan adımlarla, zayıf alkışların ve şaşkın bakışların beklediği Slytherin masasına yönelirken sarışın bir kız kibirle gülümseyip saçlarını savurmuş, biraz yana kayıp isteksizce Albus'a yer açmıştı.
-Renditt, Charlotte.
McGonagall, sanki Harry Potter'ın ikinci oğlunu Slytherin'e göndermemiş gibi sakince şapkayı tutarken ve o an hiç umurunda olmayan isimleri söylemeye devam ederken, Albus önündeki tabağı alıp kendi kafasına geçirmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Outrunning Karma: The Pathetic Heir of Slytherin
FanfictionAlbus Severus Potter, olmaması gereken her şeydi. Slytherindi; çataldil, ve de bir varis. Sürekli her şeyi batıran çocuk, ailesini yok sayabilmek için kendini de yok sayan çocuk, bu Albus Potter'ın olduğu şeydi. 11 yaşındayken, puslu gri gözler taş...